2020 “Patara Yılı” ilan edildi.
Patara Antik Tiyatro’da yapılan restorasyonda tarihi dokuya uygun olmayan ve TSE standartlarına aykırı malzemeden yürüyüş yolu yapıldı. Yol bir süre sonra çöktü.
2021 “Ahi Evran Yılı” ilan edildi.
Ticaret Bakanlığı verilerine göre o yıl, 101 bin 750 esnaf kepenk kapattı.
Pandemi kadar döviz kurları ve enflasyondaki yükseliş bunda etkili oldu.
2022’yi İçişleri Bakanlığı “Afet Tatbikat Yılı” ilan etti.
Kasım ayında ülke genelinde yapılan “Çök-Kapan-Tutun” tatbikatından üç ay sonra 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi yaşandı.
2024 “Emekliler Yılı” ilan edildi.
16 milyon emekli, ucuz ekmek, ucuz et kuyruklarına düştü. Sürünmeye mahkûm edildi.
2025 “Aile Yılı” ilan edildi.
Herkes, “Eyvah,” dedi, “bu kez aileler yanacak.”
Fazla beklemeye gerek kalmadan başladı aile yılı; şiddetle, tepeden inme emirlerle, dayatmalarla, eril egemen bakış açısıyla…
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre yalnızca bu yılın mart ayında öldürülen 18 kadının yüzde 44’ü evli oldukları erkek tarafından hayattan koparılırken,
Çocuklar okula aç giderken, ağır şartlarda çalışmak zorunda kalırken, iş kazalarında yaşamını yitirirken, istismara uğrarken, katledilirken,
Marmara Denizi merkezli sarsıntılarla yeniden hatırlanan deprem gerçeğinin konuşulması gereken günlerde aile tanımı üzerinden toplum hizaya getirilmeye çalışılıyor.
Yeterince ayrışma, bölünme, kutuplaşma yokmuş gibi devlet olmanın ruhuna aykırı, mantığına ters, tanımına uzak yaklaşımla her gün yeni konu başlıkları ile toplum yeniden ayrıştırılıyor, kategorize edici söylemlerle ötekileştiriliyor; öfke çoğaltılıyor.
Ekonomi konuşulmasın, eğitim ve sağlıktaki sorunlar örtbas edilsin, 19 Mart süreci unutulsun, İmralı görüşmeleri bir yolda ilerlesin, Kanal İstanbul Projesi’ne taş konulmasın, yapı güvenliği talep edilmesin diye, atanmışlar kendi itibarlarını bile yerle yeksan etmekten, komik duruma düşmekten çekinmiyor.
Yeni tartışma alanları yaratarak yurttaşın aklıyla alay edilmeye çalışılıyor.
Oysa yurttaş bunlara kanmayacak kadar çok çileden geçti.
Hayat, olanca ağırlığı ile un ufak ettiğinde kavradı kendi durumunun vahametini; rakibinin ayaklarından başka bir şey göremeyen güreşçi gibi sırtı yere yapışıp nakavt olduğunda; bakış açısı değiştiğinde…
Çünkü ne diyor Ra’d Suresi 11. ayette?
“….Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez….”
Medeni hukukun bile sosyal bir olgu kabul ederek kavramsal bir tanım getirmediği aile hakkında, ettiği Hipokrat Yemini’nin gereğini yerine getirmekten uzak olanların çizdiği çerçeve ne ölçüde değerli, ne kadar anlamlıdır?
O yüzden çok da şey etmemek; ciddiye almamak lazım.
Ama devletin bir kurumunu temsilen bir şeyler söyleniyorsa işgal ettikleri koltuklara güvenerek istedikleri gibi konuşabileceklerini zannedenlerin toplumdan özür dilemesi gerekiyor.
Olan bitene bir tepki gösterilecekse de kadınların değil bizzat erkeklerin özellikle evli ve çocuklu, hani şu aile babası dedikleri erkeklerin göstermesi, egemen anlayışın dilinden konuşarak “Evlilik kredisi vermeniz yatak odama girmenize hak tanımaz. Çıkın mahremimden” demesi gerekiyor.
Kadınlar, söyleyeceğini net ve gür bir sesle en baştan söyledi zaten: Benim bedenim, benim kararım.
Onların böyle saçma tartışmalara ayıracak vakitleri yok.
Çünkü onlar tek başına sırtlandıkları dünyayı güzelleştirmekle meşgul.
Yorumlar
Kalan Karakter: