ABD Başkanı Trump, birkaç gün önce Coca Cola’nın üretimde mısır şurubu yerine şeker kamışı kullanma sözü verdiğini açıkladı.
ABD’de gıda ve tarım sektörlerinde hem heyecan yaratan hem de tartışmalar başlatan kararın nedenleri ve sonuçları çok konuşulacak belli ki.
Trump’ın hangi saik ile şirketi böyle bir karara ikna ettiği henüz net değil; gerçekten halkın sağlığını mı düşündü, iddia edildiği gibi gündem değiştirmeye mi çalıştı bilinmez ama önemli bir karar. Gerçekleşmesi dünya gıda sanayisi açısından önemli bir örnek oluşturabilir. Dileyelim öyle olsun.
Gerçi sanayi tarihi, söz konusu kendi çıkarları olunca her türlü önlemi almayı akıl eden ama insanlığın geleceğini zerre kadar önemsemeyen örneklerle doluyken o da pek olası görünmüyor.
Türkiye açısından da durum böyledir.
Âdeta ayrık otuymuş gibi 1960’tan beri istikrarlı bir şekilde yerli üretime sızıp hızla yayılan GDO’lu mısır üretimi ve mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerin gıda sektöründe yaygın şekilde kullanılarak tüketicin yavaş yavaş zehirlenmesi, insanlığını zerre kadar düşünmeyen aç gözlü sanayinin hırslarının sonucudur.
Bursa açısından örneğin; adı Bursa ile özdeşleşmiş kıymetli ürünlerden bir çırpıda vazgeçilip mısır üretimi baş tacı edildi.
Ne uğruna?
Daha yüksek ama geçici kârlar uğruna!
ABD’de gündeme gelen gazlı içecekte mısır şurubu yerine şeker kamışı kullanılması fikri ister istemez düşünmeye, karşılaştırma yapmaya zorluyor.
Geçen aylarda obezite ile mücadele adı altında saygısızca bir uygulamaya imza atarak sokaklarda obez avına çıkan ve sağlıkta mahremiyet ilkesini çiğneyen Sağlık Bakanlığı, halkın sağlığını gerçekte ne kadar düşünüyor?
Karar vericiler halk sağlığı konusunda gerçekten samimi olsaydı mücadeleye obez avından değil topraktan başlardı.
Tarım alanlarında toprak ne kadar zehirsiz?
Diğer deyişle pestisit dediğimiz kimyasalların kullanımına sınırlama getirilebiliyor mu?
Tarım alanlarının temiz su kaynaklarından yararlanması sağlanıyor mu?
Kirletici sanayinin vahşi üretiminde yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kirletmesinin önüne geçmek için ne yapılıyor, hangi kurallar uygulanıyor?
En önemlisi tarım alanları ne kadar korunuyor?
İşte zeytinlikleri madenlere kurban eden yasa örneği!
Devam edelim.
Paketli gıdaların raf ömrünü uzatan katkı maddelerinin kullanımı konusunda halk sağlığını koruyucu önlem alınabiliyor mu?
Gıda üretiminde maliyeti azaltıcı mısır şurubundan vazgeçilebiliyor mu?
Gerek kanatlı gerek küçükbaş, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ile beyaz ve kırmızı et ve diğer hayvansal ürünlerin üretim aşamalarında nihai tüketicinin insan olduğu ve sağlığının tehlikeye atılmaması gerçeği ne ölçüde akla getiriliyor ve hangi önlemler alınıyor?
Bu sorulara gerçek yanıtlar verilmeden ve var olan sorunların önüne geçilmeden obezite ile çocuk yaşa inen diyabet hastalığı ile mücadeleden söz etmek anlamlı değil.
Asıl konu küresel şirketlerin sömürücü dayatmalarına karşı durabilmek, tek karış tarım toprağının vazgeçilemez olduğunu kavramak, tarımsal, hayvansal üretimde ve gıda sanayiinde teknolojiyi takip eden ama değerli ata tohumlarına sahip çıkarak öze dönmek.
Çünkü burası Anadolu; hububatından sebzesine, meyvesine kıymetli, sağlıklı ve zengin çeşitliliğe sahip tohumların yetiştiği topraklar.
Bu toprağa hak ettiği değer verildiği gün gerçek mücadele başlar.
Tüketicinin sofraya koyduğu ürünün sağlığına zarar vermeyeceğinden emin olduğu gün samimiyet sınavı geçilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: