Enflasyon verileri açıklandıktan sonra elektrik tarifeleri zamlandı.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 25 oranında zam yaptığını açıkladı.
Yeni düzenlemeyle fiyat artış oranı sanayi kesimi için yüzde 10, kamu ve özel hizmetlerde yüzde 15 ve tarımda yüzde 12,4 oldu.
Yen, tarifeyle 500 liralık elektrik faturası ödeyen konut abonelerinin cebinden artışla birlikte 625 lira çıkacak.
Sanayi kesiminin 100 liraya ürettiği bir ürünün maliyeti 110 lira olacak ve dolayısıyla satış fiyatı en az bu oranda artış gösterecek.
Yurttaşın kamu ve özel sektörden aldığı hizmetler en az yüzde 15 pahalanacak.
Tarım ve hayvancılıkta üretim maliyetleri yüzde 12,4 artacak, gıda fiyatları da en az bu oranda yükselecek.
Kısacası maliyet enflasyonu tetiklenecek.
ÜFE hesaplamalarına vergiler dâhil olmadığı için maliyet enflasyonu talep enflasyonunun gerisinde kalıyor görünse de tüketici fiyatlarındaki artışa odaklanırken üretici fiyatlarındaki artış hızını gözden kaçırmamak gerekiyor.
TÜİK’in açıkladığı mart ayı enflasyon oranları tahminlerinin 0,2 ile 0,4 puan altında gerçekleşip bir umut kırıntısı yaratmışken elektrik tarifelerine yapılan bu zam, o kırıntıyı da süpürdü götürdü.
***
Diğer yandan 4 Nisan’da açıklanan dış ticaret verilerine göre cari açık ilk çeyrekte yüzde 11,5 artarak 22,6 milyar dolara yükseldi.
Alt kalemler itibariyle mart ayındaki 23,4 milyar dolarlık ihracatın yüzde 50,8’i hammadde (ara malları) oluştururken 30,6 milyar dolarlık ithalatta hammaddenin (ara malları) payı yüzde 68,6 oldu.
11,8 milyar dolarlık hammadde ihracatına karşın 21,02 milyar dolarlık hammadde ithali gerçekleşti.
Daha net ifade edersek Türkiye, sattığının iki katı kadar ara malını dışarıdan aldı.
Yüksek oranda ithal girdi kullanımı enflasyonu döviz kurundaki değişimlere daha duyarlı kılıyor ve kurdaki değişimin enflasyona etkisi aylarca sürüyor.
***
Enflasyon ve yüksek cari açık, ekonomiyi kırılgan hâle getiren parametrelerden yalnızca ikisi.
Buna iki ayda 449,4 milyar liraya ulaşan bütçe açığı, yavaşlayan büyüme hızı, yüksek dış finansman ihtiyacı ve siyasi iklimin istikrarsızlaşması eklenince gelecek aylara ilişkin beklentiler olumsuza dönüyor.
Gerçi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, mart ayı ortasında yaptığı açıklamada son iki yılda brüt dış finansman ihtiyacının milli gelire oranının yüzde 18,6’ya gerilediğini, Türkiye’nin dış finansman ihtiyacında önemli ölçüde iyileşme yaşandığını söyledi.
Bu noktada “5 Nisan Kararları”nın 31. yıldönümünde anmadan geçmek olmaz.
Tansu Çiller’in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti olan 50. Hükümet dönemiydi.
Türk lirasının değerinin yüzde 38 düşürüldüğü kararlar sonucu çok sayıda şirket batmış, işsizlik ve gelir adaletsizliği artmıştı.
İşte ekonomiyi o kararların alınmasına götüren kriz sürecinde, Şimşek’in sözünü ettiği kamu finansmanının milli gelire oranı yüzde 11 civarındaydı.
***
O gün ekonomik kriz vardı. Bugün yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve yüksek faiz düzeylerinin varlığı bir kriz olduğu anlamına gelmez.
Ama yurttaş açısından gerçek olan şu ki refah düzeyi düştü, hatta refah kalmadı.
Gelir dağılımında garip bir şekilde nüfusun dörtte üçü ile kalan dörtte birlik kesim arasındaki uçurum iyice açıldı.
Gelirin satın alma gücü kalmadı.
En önemlisi de güven azaldı.
Yorumlar
Kalan Karakter: