Mezuniyetler başladı. O unutulmaz eğlenceli ve ışıltılı baloların birkaç saatlik sihrinin ardında büyük gölgeler, derin endişeler var.
Lise ve üniversitelerin son sınıflarındaki öğrenciler için hem ipi göğüsleme hem kader haftası.
Liseliler bu hafta sonunda hayatlarının geri kalanını şekillendirecek üniversite sınavına girecek.
Üniversiteliler finallerle meşgul. Bittiğinde önce derin bir nefes alacak sonra da o en büyük çıkmazla baş başa kalacak: Şimdi ne yapacağım!
Çocukları mezun olacak ailelerden kaygılarını dile getiren mesajlar alıyorum. Gençlerle konuşuyorum. Hepsinin ortak noktası geleceğin belirsizliği!
Belirsizliği yaratan tek başına ülke ekonomisinin dibe vurmuşluğu değil.
Daha önemlisi plansızlık!
Lise mezunlarının tercihlerine, üniversite mezunlarının da kariyer planlarına sekte vuran bir plansızlık söz konusu eğitimde. Hatta eğitimin her kademesinde temel sorun, bu.
Plansızlık, daha liseden mezun olurken istemedikleri bir gelecek tasarımına yöneltiyor gençleri.
Çünkü önlerinde iç açıcı tablolar yok. Üniversitelilerin akıbetini çok iyi biliyorlar.
Örneğin iyi bir devlet üniversitesinin eczacılık fakültesinden mezun bir genç, kendi eczanesini açmak için hevesle memleketine; Bursa’ya dönüyor.
Ama o da ne? Yığılma nedeniyle yeni eczane ruhsatı verilmediği için öylece kalakalıyor.
Önünde iki seçenek var. Ya başka bir şehre gidip eczanesini açacak ya da eczacı yardımcısı olarak asgari ücretle mevcutlardan birinde çalışacak.
Bütün kariyer planını Bursa’da ruhsat almak üzerine kurmuş olan genç, hayalleri yıkılmış durumda işsiz geziyor.
Bu arada bir seçenek daha var: Mevcut eczanelerden birinin ruhsatını devralmak.
Nitekim artık bu işi yapmak istemeyen veya başka nedenlerle mesleğine veda eden deneyimli eczacıların yerlerini genç meslektaşlarına bıraktıklarına da son zamanlarda sıkça tanıklık eder olduk.
Gelin görün ki ruhsat devri de öyle kolay değil anlatılanlara göre.
“Taksi plakası almak gibi bir şey,” diyor bir eczacı, “Kapanın elinde kalıyor.”
Geçen yıl 150 bin dolarmış; bu yıl 300 bin dolarlara kadar çıkmış.
Diğer deyişle ruhsat devirleri 10 milyon liraları aşmış durumda.
Bundan kim yararlanabilir?
Yalnızca ailesinin ekonomik gücü yerinde olan gençler.
Ya, binbir zorlukla okumuş ve mezun olmuş, ailesinin tüm umudunu bağladığı gençler ne olacak?
Diplomalı kalfa olarak asgari ücretle bir gün patron koltuğuna oturma sırasının kendisine gelmesini bekleyecek.
Sadece eczacılık mezunları mı?
İşte, ataması yapılmayan, yeni mezunlar ve KPSS’ye henüz girmemiş olanlar vesaire ile sayıları bir milyonu bulan öğretmenler.
AVM’lerde tezgâhtarlık yapan, şantiyelerde tuğla taşıyan, pazarlarda meyve satan mühendisler, iktisatçılar, sağlıkçılar…
Tanıdığım bir eczacı “Ben okula başladığımda bizim fakülte her yıl yalnızca üç mezun veriyordu,” demişti bir gün. Tarif ettiği tarih 60’ların sonu, 70’lerin başına denk geliyor anladığım kadarıyla.
Sonrasında yıldan yıla kontenjanlar ve hâliyle mezunlar arttı. (TEİS Genel Başkanı Nurten Saydan’ın geçen mayıs ayındaki açıklamasına göre Türkiye genelinde 30 bin eczane varken mezun sayısı 25 bine ulaştı.)
Kaldı ki son 10 yılda yalnızca bir binadan ibaret olan tabela üniversiteleri kurularak deyim yerindeyse baraj kapakları açıldığı için hangi branşta olursa olsun binlerce mezun verilmeye başlandı.
Sırf bu yüzden çoğu iyi eğitim alamadan, ne yazık ki piyasa değeri düşük diplomalarla çıktı o okullardan.
Karar vericiler planlama yapamadıkları, rasyonel karar veremedikleri, vermek istemedikleri için yüz binlerce işsiz üniversite mezunu genç bir bilinmezlik içinde savruluyor.
Ülkenin en büyük sermayesi, daha hayata atılmadan geleceğin karanlığıyla yüzleşmiş vaziyette, bu savrulmuşlukta biçare yön bulmaya çalışıyor.
Yazık oluyor, çok yazık.
Yorumlar
Kalan Karakter: