İletişim, hayatımızın önemli bir kısmını kapsıyor. Toplum içinde yalnız değiliz ve yaşamın neredeyse her alanında başkalarıyla iletişim kurmak durumunda kalıyoruz. Tavır ve yaklaşımlarımız aile içinde, arkadaşlar arasında, sosyal hayatımızda ve mesleğimizde belirleyici etken olup olumlu veya olumsuz şekilde ilişkilerimize yön veriyor.
Hem bireysel hayatlarımız hem de iletişimi meslek olarak yürütenler için yol gösterici olması adına Uludağ Enerji Kurumsal İletişim Direktörü Yusuf Ziya Yüce ile iletişim üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Doğru iletişimin tanımını ‘anlaşılabilmek’ olarak yapan Yüce şöyle devam ediyor; “İletişim, anlama ve anlatma sanatı. Anlaşılabildiğimiz sürece doğru iletişimi sağlamış oluyoruz. Bunu yapabilenlere de ‘iletişim sanatçısı’ diyoruz. Biz iletişimi bireysel olarak da kurumsal olarak da hedef kitlelerin bizi anlaması için kuruyoruz. Kendimizi anlatabildiğimiz ve kitleyi anladığımız sürece iletişimde başarılı oluyoruz.”
Günümüzde, dinlemekten ziyade sıramız gelsin diye beklediğimiz konuşmalarla ilgili şunları söylüyor Yüce:
“Anlayabilmek için önce dinlememiz gerekiyor. Ama biz toplum olarak dinleme kabiliyetimizi çok geliştirmemişiz. Aslında karşıdakinin söylediklerini dinleyip ona göre bir cevap vermek yerine kendi sabit cevaplarımızı kullanıyoruz. Doğru dinleme gerçekleşirse çok daha kolay anlaşılabiliriz. Zaten dinlemeyi gerçekleştirdiğinizde yüzde 50’sini çözmüş oluyorsunuz iletişimin. Ama maalesef toplumumuzda konuşanın üstün olduğu düşünülüyor. Bu nedenle dinlemekten çok konuşmak tercih ediliyor.”
İlk intibanın önemi nedir?
“İletişim aslında sadece konuşmak değil. Temelinin anlaşılabilmek olduğunu düşünürsek; görüntü, ses, ortam gibi bütün parametrelerin doğru gerçekleşmesi lazım. En önemlisi ‘ilk tanışma, ilk konuşma, ilk gülümseme, ilk kontak.’ Doğal olarak ilk intiba samimi, doğru zamanda, doğru yerde kurgulanırsa iletişim kazalarıyla mümkün olan en az boyutta karşılaşırız.
Beden dilinin önemine değinelim. Mesela dikkatimi çeken, tokalaşırken eli tam sıkmama durumuyla ilgili ne söylersiniz?
“İletişimde beden dili yüzde 60-65 oranında etkilidir. Doğru beden dilini sadece iletişimcilerin değil toplumun tamamının kullanması önemli. İlk intibada başlayan algı, yüzde 65 oranında beden diliyle yansıdığı için doğru beden dilini kullanıp aslında anlaşılabilirlik pozisyonumuzu artırmamız lazım. El sıkmak genel kurallardan sadece biri. Bunun yanı sıra elinizi kolunuzu nereye koyacağınız, jest-mimikleriniz, bacak bacak üstüne atmanız, duruşunuz… Bunların hepsi beden diline girer ve genel algıya katkı sağlar. Siz eğer ilk intibada güzel görünür, iyi bir el sıkma tonuyla eli sıkar, samimi bir gülümsemeyle iletişime başlarsanız; o iletişim temelleri sağlam olur. El sıkmanın en doğru yolu; karşımızdaki kişi elimizi sıkma enerjimizden iletişimde kalmak istediğimizi anlamalı. Sıkı bir el sıkışma ve beraberinde göz teması gereklidir. Göz teması da karşı tarafı rahatsız etmeyecek derecede özellikle grup iletişiminde çok daha önemli. Göz teması kurmadığınız bir hedef sizi takip etmeyi bırakır. Bu teması hedef kitlenin ilgisine göre ayarlayabilirsiniz. Eğer ilgisi dağınıksa daha uzun süre göz teması; dağınık değilse daha kısa sürelerde göz geçişleriyle bunu sağlayabiliriz.”
En etkili iletişim kanalı yüz yüze demek doğrudur sanırım. Çünkü kelimelerin yüzde 10, ses tonunun yüzde 30, beden dilinin yüzde 60 etkisi olduğu söylenir. Öyle mi?
“Ne söylediğinizin pek bir önemi yok; nasıl söylediğiniz önemlidir, dedikleri budur. Beden diliyle birleşen düzgün bir ses tonu iletişimi anlaşılabilir hale getirir. İletişim kazaları günümüzde yaygın olan yazılı iletişimle başlayan alanlarda çıkar. Burada şuna dikkat etmek lazım; emoji kullanmak. Yazılı iletişimde karşıdaki kişinin duygu durumunu, tavırlarını anlamadığınız için son derece normal olan bir şeyi farklı anlayabilirsiniz. Bunun için yüz yüze ya da sesli iletişime geçene kadar sık sık emoji kullanmak lazım. Doğru anlaşılabilmek için çok net veya her yöne çekilebilecek kelimelerden uzak olmak önemlidir. Gençler sadece bir emojiyle dahi anlaşabiliyorlar. İletişimin yalın hali en doğrusudur.”
Genel olarak iletişimde yapılan hatalar nelerdir?
“Dünyanın genelinde iletişim ile ilgili bazı sıkıntılar var. Günümüzde çok fazla mesaj alıyoruz telefonlardan, televizyondan, bilgisayardan, radyodan, dışarıda açık hava reklamlarından, görsellerden, gazetelerden vs. Doğal olarak çok karmaşık yapıda gidiyor iletişim. Yalın iletişim kurmak çoğu yerde anlaşılmayı kolaylaştırır. O nedenle insanların yaptığı en büyük hata bu karmaşayı süzememek. Markaların yaptığı en büyük hata da doğru hedef kitle analizi veya doğru mecra kullanımı yapmadan sadece görünmek için her yere marka sokmak. Kargaşanın önüne geçmek, iletişimin önünü açmak demek. Burada kişilerden ziyade kurumlara daha çok iş düşüyor.”
Kurumsal iletişim nedir?
“Şirketlerin kendilerini hedef kitlelerine anlatmaları; kitlelerin söylediklerini duymaları ve bunların sonucunda stratejilerini belirlemeleri gerekiyor. Kurumsal iletişim departmanı, şirketin algısını yönetmeye yarayan; iletişim uzmanlarından oluşmuş, doğru hedef kitlesini belirleyip onlara doğru şeyler anlatan aslında bir yatırım departmanıdır. Bu departmana harcadığınız bütün parayı yatırım olarak geri alırısınız. Sizi markalaştırır. Dış ilişkilerinizi düzenler; paydaş ilişkilerinizi oturtur. İçerideki iletişimi sağlar. Şirketin bütün parametrelerinde kurumsal iletişimin bir etkisi vardır. Ama genel etkisi hedef kitlenin algısında markayı yerleştirmek diyebiliriz. Kurumsal iletişim herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu mesleği yapabilmek için iletişim fakültesi mezunu olmak gerekir. Bu ekiplerin belirlediği stratejiler doğruysa şirketler marka olur ve bu sayede büyüme artar. Süreç doğru gitmiyorsa bir yerde hata yapıyorsunuz demektir. Bu hata da genelde kurumsal iletişim ekibinin kurulumundadır.”
Mesleğinizde motivasyonun önemi nedir?
Her işte severek yapmanın katkısı çok büyük. Bizimki gibi kabiliyetlerinizi ortaya koymanız gereken işlerde daha büyük. Çünkü biz çalışma arkadaşlarımızın motivasyonunun yüksekliğiyle yeni fikirler, projeler ortaya koyabiliyoruz. İletişim, akşam paydosla işi kapatabileceğiniz bir alan değil. Kişisel kabiliyetler açısından çok önemli bir alan. Anlamayı ve anlatmayı sevmek, dışa dönük olmak, iyi görünmek, mesai mefhumundan ve masa başından uzak çalışmayı sevmek, her ortamda bir şekilde kendini fark ettirebilmek gibi parametreleri var. Bunların birçoğu sizde toplanıyorsa bir iletişim uzmanı olabilirsiniz. Zoraki iletişim uzmanlığı mümkün değil. Bu nedenle bizim mesleğin motivasyonu, işini sevmekten başlıyor. Bu işin en güzel yanlarından biri de vitrin mesleği olması. Her zaman göz önünde oluyorsunuz ama birden alabora olma durumu da var. Bu da sizin her zaman tetikte olmanız gerektiğini gösterir.”
İşinizde samimiyet ile resmiyet arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
“Zor bir sektörde çalışıyoruz. Elektrik herkesi ilgilendiriyor. Görev yaptığımız bölgede 5 milyona yakın insan var. Hedef kitleleri bölerek iletişim kurabiliyoruz. Her bölüme ayrı bir strateji kurguluyoruz. Bu aslında şirketin farklı yüzlerini farklı hedef kitlelere göstermek oluyor. Dezavantajımız yıllarca devlet eliyle yönetilmiş elektrik algısı soğuk bir algı. İşin içinde fatura ödemek olduğu için olumsuz da bir algı. Otomatik olarak elektrik şirketlerine ön yargılı yaklaşıyorlar. Geldiğimiz noktada, 10’uncu yılımızda çok yol katetmişiz iletişim teknikleri sayesinde. Ama gitmemiz gereken daha çok yol var sektör olarak. Çünkü hala yeni nesil iletişim stratejilerine yaklaşamadık. Çok büyük hedef kitlelere hizmet ediyoruz. Doğru gruba doğru mesajı vermek o çizgiyi bir şekilde oturtuyor.”
İşinizin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
“Avantaj mıdır dezavantaj mıdır bilmem ama elektrik sektörünün özel hayattan ayrılamaması. Nereye gidersek gidelim sektöre dair sorularla karşılaşıyoruz. Bu avantaj veya dezavantaj olarak görülebilir. Dezavantajı; hiç işten çıkmıyorsunuzdur. Avantajı da hiç işe gitmiyorsunuzdur. Nereden baktığınıza göre değişir. ‘Hayat’ ile ‘iş’ bizde çok iç içe. Ben bunu avantaj olarak görüyorum. Akşam mesaisi bitip evine gittiğinde telefonunun çalmasını istemeyenler vardır. Bizde bu mümkün değil. Gece müdahale etmemiz gereken durumlar olabilir, cevaplamamız gereken tweetler olabilir. Oluşabilecek her türlü risk ve kriz ile kurumsal iletişim departmanı ilgileniyor. Hizmet 24 saat. Sosyal hayat ile iş hayatını çok ayıramayız.”
İletişim tek taraflı gerçekleşen bir durum değildir. Dolayısıyla iletişimin kaderini tek taraf mı belirler? Başarılı olması neye bağlıdır?
“Öncelikle iki taraf da iletişim kurmayı istemeli. Bu çok net. İki taraf da iletişimi istemiyorsa bir tarafın dünyanın en iyi iletişimci olması hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü karşı taraf iletişime kapalıysa bilinçaltı kapalıdır; otomatik olarak sizin attığınız hiçbir adım karşılık bulmaz. İki taraf da istiyorsa önünde sonunda iletişim sağlanır. Bu da iletişimi yöneten tarafın tecrübe ve kabiliyetleriyle doğrudan orantılıdır. Eğer karşı taraf iletişimi istiyor ama iletişim düzeyi düşük ise karşı tarafın iletişim tecrübesinin yüksek olması aradaki açığı kapatır. Ama karşı taraf iletişimi istiyor ama düzeyi düşük; yöneten tarafın da kabiliyeti iyi değilse iletişimin sonuçlanması mümkün olmayabilir. Eğer iki taraf da iletişimi istiyorsa belli düzeyde anlaşma sağlar. Bu iki kişi arasında da gruplar arasında da geçerlidir; sizi anlamak isteyen kitle yoksa ne anlattığınızın önemi yoktur.”
Yüce, sözlerini şöyle noktalıyor:
“İletişim bir yaşam tarzı. Evinizde ailenizle, dışarıda arkadaşlarınızla, işte çalışma arkadaşlarınızla sürekli iletişim halindesiniz. Doğal olarak iletişim tekniklerini biliyor olmak size hem iyi bir insan olma hem de duygusuna, fikirlerine önem verilen biri olma yolunda adımlar attırıyor. İletişimi biliyor olmak her alanda avantajlı. Herkes diksiyonuyla, beden diliyle, ikna kabiliyetiyle değerlendirilir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: