“En önemli nedeni (kişisel fikrim) ‘bencil’ bir nesil ki en tehlikelisidir. Yarışı kendisi ile değil bir başkası ile olan nesil. Bırakalım yavaş okusun demek gelir içimden. Eğitsel yönü değerlendirirsek; yarışmalar sakıncalıdır maalesef. Çünkü okuma hızı ile anlama hızı paralel olmuyor. Kaygı düzeyi artıyor. Dikkat eksikliği gözlemleniyor.”
Bir öğretmen arkadaşımın bu paylaşımını gördüğümde ilkokuldaki bir anım düşüverdi aklıma.
Kaçıncı sınıf olduğunu tam anımsayamıyorum ama okumayı söktüğümüz zamanlardı. Sınıf öğretmenimiz bizi sırayla yanına çağırarak 1 dakikada kaç kelime okuyabildiğimizi test etmek adına kitaptan bir bölüm okutuyordu.
Sırasını savan her arkadaşım birbiriyle okuduğu kelime sayısı konusunda yarışa giriyordu. Sıra yaklaştıkça ne kadar heyecan yaptığımı ve okuma esnasında stresten yeterince iyi performans gösteremediğimi hatırlıyorum.
‘Tatlı rekabet, okuma teşvikleri’ adı altında düzenlenen bu yarışların faydalı olduğu düşünebilir.
Fakat böyle bir rekabete giren çocuk okuduğunu anlama kaygısı duymayacağından, tek derdinin en hızlı okumayı yaparak kazanmak olabileceğini biliyoruz.
Bazı diksiyon eğitmenleri dâhil, bazı eğitim fakültesi hocaları konuya sıcak bakmadığı gibi bir kesim de hala bu yöntemi destekleyerek uyguluyor.
Psikolojik bazı olumsuz çıktıları olabileceği gibi eğitsel anlamda yan etkilerin gelişebileceği ihtimali söz konusu olduğundan tartışmaya açık bir konu diyebiliriz.
Benim o anları hala tatsız bir hatıra olarak hatırlıyor olmam buna bir örnek olabilir.
Çünkü performansımın düşüklüğü yüzünden hırs yapıp “bir dahakine daha iyi okuyacağım” demediğimi; aksine bir daha oraya çıkıp okumak istemediğimi hatırlıyorum…
***
Belki bu noktada ‘geleneksel ve çağdaş eğitim’ anlayışları incelenmeli ve karşılaştırılmalı. Çünkü bu okuma yarışları daha çok geleneksel yapının bir parçası sayılabilir.
Çağdaş eğitimi savunan eğitimcilerden de bu tekniği uygulayan hala mevcut mudur, bilemiyorum.
Mesela geleneksel eğitim anlayışında öğrenci, sadece öğretmenin vereceği bilgiyle sınırlı olarak öğrenmeyi gerçekleştiriyor. Öğrenci çok katılımcı konumunda olmuyor. Sınıf içi kurallar daha katı oluyor. Öğrencinin bir hatasında ceza yöntemleri uygulayabiliyor öğretmen vs.
Oysa çağdaş eğitim anlayışında merkezde öğrenci oluyor daha çok. Bedensel, duyuşsal, bilişsel gelişim özellikleri dikkate alınıyor. Her çocuğun öğrenme biçimi farklıdır. Nasıl öğreneceği, problemle nasıl baş edebileceği bilgisi ediniliyor. Aktif olması sağlanarak kalıcı bir öğrenme modeli geliştiriliyor.
Dolayısıyla öğrencinin okuma pratiklerini geliştirmesi, hatta ona okuma alışkanlığının aşılanması için daha başka yöntemlerin tercih edilebileceği bir çağda yaşıyoruz aslında.
‘Yarış içerisine girince okumaları hızlanıyor’ diyen öğretmenler de yok değil. ‘Varsın okuduklarını anlamasınlar, zamanla okuma hızlandıkça anlama kabiliyetleri artar’ şeklinde yorum yapanlar da var.
Bu teknik, okuma pratiği kazandırmak amacıyla başlasa da kimilerinde okul sonrası telaffuz zorluğu ve hızlı konuşarak kelimeleri yutma sıkıntılarına sebep olduğu gözlemlenmiş.
Baktığımızda; bu çalışmanın temel amacı öğrenciye düzgün okuma becerisi kazandırmak değil, verilen metni en hızlı şekilde okutmak. Ayrıca sırf yarışmayı kazanacak diye okuduğundan hiçbir şey anlamamaları da cabası…
Neden kitap okudukları sorulsa ‘ödül için’ diyecek yaştaki çocuk için nihayetinde bu bir yarış. Kazanmak da var kaybetmek de. Dalga konusu olmak da var. Bu durumda özgüven zedelenmesi yaşaması muhtemel!
Okuma hızının arttırılması için tekerlemeler şiirler ve ardından hikâye okumaları yaptırılabilir. Bunun yarışmaya dökülmesi şart mıdır diye sorma ihtiyacı duyuyorum.
Zaten toplum olarak kitap okuma hususunda sıkıntılarımız var.
Araştırmalar; Türkiye’nin okuma alışkanlığında dünyada 86’ncı sırada yer aldığını söylüyor. İnsanlar 6 saat televizyon izleyip 3 saat internete girerken, kitap okumaya 1 saatini dahi ayırmıyor.
Kitap okumayı; boş vakitlerde yapılan sıradan bir eylem gibi görmemizle başlıyor bütün yanlış.
Vakit bulunca kitap okunmaz; kitap okumak için vakit yaratılır.
Şimdi neden bu kadar önemli olduğuna dair detaylara girmeyeceğim ama ‘ağaç yaşken eğilir’ misali küçüklükte kazanımının daha kolay olabileceği bir alışkanlık olduğunu söylemek gerek.
Her şeyden önce çocuk yaptığı eylemden zevk almalı. Bir rekabet ortamında başarısız olacak tedirginliğiyle yaşamamalı bunu…
***
Son olarak yine üzerine biraz düşünmemiz gereken bir bilgiyle baş başa bırakmak istiyorum sizleri;
Sizce kitap okumak, Türk insanının ihtiyaç listesinde kaçıncı sırada geliyordur?
Söyleyeyim; 235’inci sırada!
Yorumlar
Kalan Karakter: