Geçen yıl bugünlerde fotoğraf karelerine yansıyan beyaz görüntüleri paylaşıyorduk.
Ocak ayının son günlerinde kar yağışı en olağan beklentiyken; kar yağışını geçtik yağmur dahi yağmaması artık en kritik noktaya geldiğimizin göstergesi.
Oysaki coğrafya derslerinde iklime dair öğrendiğimiz ilk bilgi;
Türkiye’nin, ılıman kuşak ile subtropikal kuşak arasında yer alıyor olması. Ülke, coğrafi konumu ve yer şekilleri sebebiyle farklı özellikte iklim tiplerinin oluşmasına yol açmış.
Hatırlarsanız;
Ilıman iklim türlerinden biri olan Akdeniz ikliminin etki alanı genelde Akdeniz kıyılarıdır. Bu iklimde ‘yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı’ geçmektedir. Bitki örtüsü de makidir.
Ama bugün, gelin görün ki kurak bir kış geçiriyoruz dediğimiz noktadayız! Yani iklim tanımı yaparken ‘yazlar ve kışlar sıcak ve kurak geçer’ demeye yaklaşmış durumdayız.
***
Dünyadaki en büyük sorunların başında gelen küresel ısınmaya bağlı gelişen iklim değişikliği yüzünden artık sıcaklık artmaya başladı. Ve Türkiye de bu durumdan en çok etkilenen ülkeler arasında bulunuyor.
Uzmanlar, gelecek kış aylarında hava sıcaklarının daha da artacağını sürekli vurguluyor.
Sıcaklıklar sebebiyle doğadaki dengeler şaştı. Dolayısıyla sonuçları bize fazlasıyla geri dönmeye başladı.
Yağış yok! Su ihtiyacımızı karşılayan kaynaklar sınırlı hale gelmekle kalmadı, tükenmeye yüz tuttu.
Aslında küresel anlamda ele alınması ve harekete geçilmesi gereken bir durum. İklim değişikliğiyle gelen sıcaklık artışları başta kuralık; paralelinde de başka birçok sorunu beraberinde sürüklüyor.
Ülke geneline baktığımızda kuraklık yüzünden nehirlerin neredeyse tamamında suyun akış hızının yüzde 70’lere varan oranda düştüğü, göllerin ise yüzde 60’ı kuruduğu söyleniyor.
Kış turizmi denince akla ilk olarak Uludağ gelir. Aynı zamanda Bursa’nın su kaynağı da burasıdır. Fakat Uludağ’daki durum şehirdeki barajlara yansıdı.
Nilüfer ve Doğancı Barajı, kentin içme suyunu karşılayan kaynaklar olmasına rağmen güncel doluluk oranlarına baktığımızda Nilüfer Barajı, şu an yüzde 5; Doğancı Barajı ise yüzde 27 oranında.
İçme suyumuz tükeniyor!
Nüfus artışının ve sanayileşmenin kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyoruz!
Aslında her türlü teknolojiye sahip dünya ülkelerinin, bugünlere kadar gereken önlemi alması önemli ölçüde mümkünken; şimdi sürekli konuyla alakalı kamuoyu yaratma ve duyarlılığa davet çabalarına anlam vermek güç.
Biliyoruz ki; iş işten geçmek zorundadır akılların başa gelmesi için!.. Çünkü üç maymunu oynamak her zaman için daha kolaydır!
***
Eğer ilerleyen günlerde hava durumunda herhangi bir değişiklik yaşanmaz da bu kışı yağışsız geçirirsek bizi nasıl günlerin beklediği konusunda senaryolar türemeye başlayacaktır.
Aslında tahmini zor olmayan bu tarz senaryolar için izlemekten keyif alınan ‘distopik’ filmleri açıp izleyiniz…
Genelde kritik bir olay vuku bulur; doğal felaket, savaş, hastalık vs. ki reelde çok da uzak olmadığımız senaryolar. Sonrasında tüm doğal kaynaklar tükenmiştir. Dünya değişmiştir. Gıda krizi yaşanıyordur. Açlık baş gösterdiğinde insanlar arasında neler yaşanabileceğini çok net görebiliriz o örneklerde…
Bu tarz filmler izlediğimde nedense şaşkınlık yaşamam ve olası geleceğimizi izlediğimi düşünürüm.
YALANCI BAHAR DEĞİL DE NE!
Çok ileriye gitmeye gerek yok. Gelin, ülkemizde şimdiden görülen ve kıyamet alameti niteliğindeki tuhaflıklara bakalım;
Nisan ve ekim aylarında yumurtlaması gereken deve kuşları bu yıl -kış mevsimindeki sıcaklıklar sebebiyle- mevsimleri karıştırıp yumurtlamaya başladı;
Ocak ayında, Adana'nın Kozan ilçesine bağlı bir mahallenin bahçesindeki bir kayısı ağacının hem çiçek açmış hem de çağla halinde meyve vermedi;
Adeta bahar havasının hüküm sürdüğü Erzincan’da kovandan çıkmaması gereken arılar bahar aylarındaki gibi kovanlarını terk etmeye başlamış ve epeydir çalışan arılar kış moduna girememiş. Bu şekilde devam ederse arıları yemleme ihtiyacı devam edecek. Bu şartlarda bal elde etme ihtimali çok az;
Sivas’ta beklenen karın yağmaması nedeniyle ayılar da kış uykusuna yatamadı;
Manisa'nın Sarıgöl ilçesindeki üzüm bağında kendiliğinden yetişmiş ayçiçeğine rastlandı;
Antalya'da hava sıcaklığı 20 dereceye yakın hissedilirken, deniz suyu sıcaklığı da hava sıcaklığı ile eşitlendi ve Akdeniz’de bazı balık türlerinin üreme döneminde sapma meydana geldi. Balıkların üreme ve beslenme göçleri etkilendi;
Batı Karadeniz'de beklenilen kar yağışının olmaması nedeniyle fındık doğal sürecini tamamlayamıyor…
***
Ve…
Araştırmalar, su konusunda bir gelişme kaydedilmediği takdirde 2040 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Bu süreçte yaşanması olası tarımda üretimin bitmesi, açlık, yoksulluk, hastalıklar ve aniden gelişebilecek bir yıkıcı iklim olaylarının ‘göç’ hareketlerini başlatacağını anlatıyor.
Geçmişte iklim felaketlerinin milyonlarca insanı göç etmeye ittiği görüldüğü üzere; 2050 yılına kadar 200 milyon kişinin yeni bir göç hareketine dahil olması da öngörüler arasında…
Küresel tabloda insanoğlunun doğanın tüm kaynaklarına ve birbirine yaklaşımına baktığımızda, gidişatın bizi distopik sona götüreceği su götürmez bir gerçek!
Yorumlar 1
Kalan Karakter: