Bilindiği üzere sözleşmeliye kadro taslağı Meclis'te kabul edildi. Şimdi de Resmi Gazete‘de yayınlanması bekleniyor.
Böylelikle yer değişikliği hariç kadroya geçecek öğretmenler kadrolu haklarına sahip olacaklar.
Peki ya ücretli öğretmenler? Onlar için herhangi bir adım atılmayacak mı?
Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Bu işi asıl mesleği olmayıp mecburiyetten seçenlerin değil; işe gönlünü ve yıllarını vermiş, okulunu okumuş, fiilen mesleği sürdüren öğretmenler kadro talep ediyor.
KPSS’ye giren, yeni girecek olanların devlete yıllarca hizmet etmiş tecrübeli öğretmenlere kadrolaşma konusunda ateş püskürmesini de yersiz buluyorum.
Öğretmenlik zaten herkesin yapabileceği bir meslek değil. Gerçekten yapabilecek olan idealist kişiler yapmalı bu işi!
***
Twitter’da bulunan Ücretli Öğretmenler Platformu, zor şartlarda çalışan öğretmenlerin zaman zaman sorunlarını dile getirmek ve kamuoyu oluşturmak adına sohbet odaları kuruyorlar.
Dolayısıyla basın mensuplarıyla, siyasi parti temsilcileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla direkt bağlantı kurdukları bu sohbetlere ben de katılmaya çalışıyorum elimden geldiğince.
Son yapılan sohbete Memleket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. İpek Özkal Sayan konuk oldu.
Partinin Genel Başkanı Muharrem İnce’nin de öğretmen olması sebebiyle konuya daha hassas yaklaştıklarını vurgulayan Sayan, “Anlamak için önce dinlemek lazım. Eğitimdeki sorunlara dair elimizden geleni yapacağız. Her zaman öğretmenlerin yanındayız” diyerek ücretli öğretmenlere destek verdi.
Sistemdeki sorunların çıktıları en çok da ücretli öğretmenlere yansıyor. Her daim dile getirdiğimiz gibi eğitim çarkının dişlilerinde sıkıntı var. Çark bir biçimde dönüyor ama nasıl dönüyor, onu sorgulamak gerek!
Parçalara ayrılmış bir yapı mevcut. Giderek büyüyen ve sistemin kendisine zarar veren bir sorun haline geldi bu durum.
Şöyle düşünün;
Eğitim fakültesi mezunu, formasyon sahibi, yüksek lisans ve doktorasını tamamlamış; 15 yıl boyunca öğretmenlik yapan biri, asgari ücret altında gelirle eğitimin açığını kapamaya çalışıyor. Hayatını bu mesleğe adayan bu öğretmenler devlet nezdinde kadrolu olmadığı için hiçbir ‘öğretmenlik hakkından’ faydalanamıyor.
Ve bu öğretmenler “Artık görünmez olmak istemiyoruz” diye haykırıyorlar.
Gelecek nesilleri yetiştiren, kutsal meslek mensupları dediğimiz öğretmenler, psikolojik açıdan iyi olacaklar ki genç neslin yetişmesine katkı sağlarken verimli olabilsinler.
***
Lakin bu şartlar altında gerçekten iyi olmayı başarabilen öğretmenleri takdir etmemiz gerekiyor.
Neden mi? Çünkü;
Şu an ülkede en zor şartlarda çalışanların başında geliyor olabilir ‘ücretli öğretmenler.’
Geçen yıl saat başına 40 TL alırken; 2023 itibariyle ders saat ücreti 52 TL’ye yükseldi.
Haftada 30 saat (maksimum) derse girebilen bir öğretmen şu anda 7 bin TL maaş alıyor. Yani asgari ücretin altı. Ortalama 15 saat ders girse -günümüz şartlarında- 3 bin 500 TL gibi bir rakam ediyor. Üstelik sigorta primleri de yarım yatıyor.
Bir öğretmenin faydalanabileceği herhangi bir hakka sahip değiller. İzin hakları yok.
Nöbet tutmaları, okul idaresinin inisiyatifine kalmış olsa da tutulan nöbetlerden ücret almıyorlar.
Sendikalaşma hakları yok. Emekli olmak neredeyse hayal onlar için.
Doktora, yüksek lisans yapmış olmaları kadro konusunda hiçbir hak sağlamıyor.
Ev geçindirmek zorunda olanlar mecburen ikinci, üçüncü bir işe başvurmak durumunda kalıyor.
Kırtasiye ödeneği almıyorlar.
En aşağılayıcı kısmı ise, sürekli mobbinge uğrayıp ‘ÜCRETMEN’ gibi tabirlere maruz kalmaları.
Mesela öğretmenler odasında nasıl yalnızlaştırıldıklarından bahsediyorlar. Geçici oldukları bilindiğinden arkadaşlık kurmaya yanaşmayan kadrolu öğretmenler oluyormuş.
Ücretli ve kadrolu arasındaki uçurumu bilen velilerden bazıları, “ücretli mi kadrolu mu?” diye sorarak ücretli öğretmen istemediklerini ifade ediyor. Çünkü ‘ücretlilerin’ gerçekte öğretmen olmadıklarını sanıyorlar.
Okul idaresi, “kaderiniz iki dudağımın arasında” diyerek tehdit edip mobing uygulayabiliyor.
Okul idaresinden tutun da velisinden öğrencisine kadar herkes bu şekilde davranabiliyorsa okuldaki temizlik personeli nasıl farklı davranmasın ki.
Resmen bütün gözlerin üzerlerinde olması ve sürekli açık aranması başlı başına rahatsız edici…
***
Sorun biter mi? Bitmiyor…
En trajikomik kısmı, bir de ‘torpille’ suçlanıyor olmaları. “Madem öyle, gelin siz de bu torpilden faydalanın” demekten başka ne söylenir ki…
Benim yazarken zorlandığım tüm bu çalışma koşulları bir yana;
Asıl ve öncelikli sorun belirsizlik! Girdikleri dersten çıkma garantileri var fakat bir sonraki ders girme garantileri yok.
Geleceğe güvenle bakamıyorlar. Sürekli “Acaba görevlendirilecek miyim, görev dışı mı kalacağım” kaygısını duymak -hem de her gün- ciddi bir psikolojik baskı oluşturuyor üzerlerinde.
Sistem içerisindeki ‘etiketlerle ayrıştırma’ ortadan kalkmalı. Sözleşmelilere kadro verildiği gibi ücretli öğretmenlere de bu hak tanınmalı. Elbette ki bütün ücretliler kadro alsın demek haksızlık olur. Eğitim fakültesi mezunu olmayıp formasyon almamış ve kısa süredir bu işi yapanlarla yazımın girişinde bahsettiğim asıl kadro talebinde bulunanları aynı kefeye koymak yanlış olur.
Dolayısıyla kadro verilmeli; verilecekse de belli şartlara uyan öğretmenler bu hakkı artık kazanmalı diyoruz!
Yorumlar 2
Kalan Karakter: