21’inci yüzyılda, dijital çağın hızına her alanda uyum sağlıyoruz; bir bakıma sağlamak zorunda kalıyoruz.
Bu çağ değişimiyle beraber habercilikte de yeni bir boyut gelişti ve dijital medya hayatlarımızın merkezine gelip yerleşti.
Eskiden günlük gazetelerden, radyo ve televizyonlardan takip edilen gündem ve haberler şimdilerde internete taşındı. Dolayısıyla basılı yayın organları, radyolar belki tarihe karışacak ve özel, özgün içeriklere hasret kalacağımız bir gazetecilik sorunu ortaya çıkacak.
Artık ülke gündemine göre mi medya şekilleniyor yoksa dijital platformlara göre mi gündem belirleniyor kısmını tartıştığımız bir noktaya evrildik. Birbirini besleyen sanal bir sarmal içindeyiz sanki…
Sosyal medya kullanıcılarının milyarı aştığı bu dönemde artık interneti cebimizde taşıyoruz. Telefonlarımız, vücudumuza sonradan eklenen bir organımız haline geldi. Onsuz adeta nefes alamıyoruz. Her an istediğimiz bilgiye, kişilere, kaynağa ulaşabilme arzusu; paylaşımlarla haberdar olma, aynı zamanda paylaşarak beğeni alma, etkileşim vs. gibi dürtüler telefonlarımızı vazgeçilmez kılıyor. Hatta gündemi bazı sosyal medya platformlarından takip eder olduk.
Gençlerin yaklaşık yüzde 50’sinin haber kaynağı ne televizyon, ne radyo, ne de gazete; elbette ki sosyal medya.
Yeni fırsatlar beraberinde bazı sıkıntıları da getirir. Bir şeyin gelişip büyümesi bir yandan iyi olarak değerlendirilirken, diğer yandan -kontrol sağlanamazsa- illa ki çatlaklar oluşturur.
Dezenformasyon yasasıyla beraber doğruluğu araştırılmamış asılsız haberler ve insanlara endişe verecek, bütün platformlar aracılığıyla yayıldıkça yayılan bilgi kirliğiliğinin önüne geçilmesi konusu çok tartışıldı, konuşuldu. Kurunun yanında yaş da mı yanacak; basın özgürlüğüne ket mi vurulacak soruları başka başka soruları doğurdu…
***
Bursa'da, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen ve İnternet Gazetecileri Federasyonunun (İGF) da destek verdiği bir organizasyon gerçekleştirildi. Bursa Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde gerçekleşen etkinliğin adı; Türk Dünyası Yeni Nesil Medya Çalıştayı.
Programın ilk oturumunun moderatörü değerli büyüğüm gazeteci Namık Göz; konuşmacılar Ramin Hüseynov, Kenan Kıran, Sevil Nuriyeva İsmayılov, Osman Ateşli…
İkinci oturumun moderatörü Sümeyra Değirmenci; konuşmacılar Sercan Türkyılmaz, Ersin Çelik, Aidos Nygymanov, Edip Üzen;
Konu başlıkları; Medyada dezenformasyon ve nefret söylemi ile mücadele, dijital medya ve internet gazeteciliği idi.
Sorulara yanıt olabilir düşüncesiyle katıldığımız bu etkinlikte katılımcıların kafasında daha fazla soru türemiş olabilir; veya yeniden başa dönmüş olabilirler.
Öncelikle; bilgi kirliliği, yalan yanlış haberler, manipülatif yaklaşımlar, algı yaratma çabaları çalıştayın değindiği temel konulardı.
Ve bu konuya katılmamak mümkün değil. Gelinen noktada, sürecin doğal bir sonucu olarak, insanlarda şüpheci yaklaşımlar ve güvensizlik duygusu gelişti. Evet, bazı platformlara bağımlılık söz konusu. Gündem takibi için twitter’a girdiğimiz doğru, fakat tartıştığımız bilgi kirliliği ve algı yönetimi yüzünden insanlar neye inanacağı noktasında kafa karışıklığı yaşamıyor değil.
Mesela Türkiye, yalan haber konusunda diğer ülkeleri sollamış durumda. Yapılan araştırmalara göre özellikle twitter’da yalan haberlerin paylaşılması normal habere göre yüzde 70 daha fazlaymış. Ve tahmin edeceğiniz üzere; sahte ve yalan haberler normal bir habere göre 6 kat daha hızlı yayılıyor.
Sebebi de malumunuz; yalan haberler biraz daha abartılı ve sansasyonel olduğu için ilgi çekiyor ve şok etkisi yaratacak bir haberi anında duyurma adetinden olsa gerek yayıldıkça yayılıyor.
***
Çalıştayda konuşmacıların yalan haber ve algı yönetimi noktasında verdikleri örnekler üzerinden şu değerlendirmeyi yapıyorum;
Özellikle muhalefet partilerin ve muhalif yayın organlarının bazı (yalan/manipülatif olduğu söylenen) paylaşım ve haberleri konuya en iyi örnek niteliğinde gösterildi. Ve “medyanın seçilmiş hükümetleri hedef aldığı söylendi.”
Birincisi, gerçek olduğu bilinse de sırf muhalefet kanadından gelen haber ve yorumlar birilerinin hoşuna gitmediği ve ispatlanamadığı için yalan olarak nitelendirildiğinde parmakla gösterilir ve suçlanır. Gerçekliği kanıtlansa dahi kimse de çıkıp “Evet, doğru. Kabul ediyoruz” demeyeceğine göre…
İkincisi, tüm Bursa basınının yer aldığı bir organizasyonda sadece muhalefet kanadından “yalan haber/algı yönetimi” olduğu iddia edilen örnekler verilmesinin de bir algı yönetimi olduğunu düşünüyor olmam bence gayet normal. Kaldı ki, eğer bu objektif bakış açısıyla yürütülen bir program olsa idi yandaş medyadan da bir örnek görebilirdik belki diye düşünüyorum.
Ülkede sadece ‘muhalefetin algı yönettiği iddiasının’ kendisi de dediğim gibi bir manipülatif yaklaşım değildir de nedir!..
***
Dezenformasyondaki motivasyon kaynakları; siyasi ideolojik yaklaşımlar, güç hırsı ve ekonomik kazanç olduğu müddetçe yalanın kökünün kurutulması mümkün değil.
Bir kere her şey zıttıyla var olur. Gerçek varsa yalan da var olacaktır. Ve normal hayatta da olduğu gibi yalanın önüne geçmek bu sektörde de neredeyse imkansızdır.
Son olarak;
Özgür medya diye bir şey olmadığı konusunda hemfikiriz sanırım.
Çünkü özgürlük denilen şey de görecelidir. Herkesin özgürlük algısı farklıdır. Bakanın nerede durduğuna, neye nasıl baktığına da bağlıdır. iddia edilen veya ortaya atılan bir bilgi gerçek dahi olsa, kanıtlanamadığı için yalan sayılmayacak mı, sırf konumu gereği iddianın muhatabı kolayca sıyrılmayacak mı?
Özgürlük; rahatça hakaret etmeyi, aşağılamayı, birilerini rencide etmeyi kapsamamalı elbette. Kendi fikrini, ideolojisini, bir konu hakkında düşüncesini hür biçimde ifade edebilmeyi içermeli. Fakat, farklı düşündüğü ve bunu dile getirdiği için kişilerin linç edildiği bir toplumda özgürlükten bahsetmek anlamsız değil mi sizce de?
Ayrıca ekonomik anlamda kaygıları olan medya kuruluşlarının sırtını yaslayacağı bir dayanağı var ise özgürlüğü bir noktada kısıtlanıyor.
Bir dayanağı olmasa dahi bu yasalarla da eli kolu bağlanmıyor mu?
Yorumlar
Kalan Karakter: