Biraz ayıp olmuyor mu?
Savunma sanayiinin adını kullanarak vergi yeni vergiler icat etmek.
Üretilen bahaneler vergi üretmekten de garip.
Hükümet eden partinin vekilleri “İsrail saldırırsa” argümanını kullanıyor.
Onların eşlikçisi itiraz edenleri düşmanlıkla suçluyor. Ayıp ikiye katlanıyor.
AK Parti’nin Meclis Başkanlığına sunduğu kanun teklifinde en çok tepki çeken limiti 100 bin lira ve üzerinde olan kredi kartlarından alınması öngörülen yıllık 750 lira oldu.
Diğer detayları zaten biliyorsunuz.
Kamuoyunda haberin şoku atlatılmadan BBP Başkanı Mustafa Destici’nin yaptığı açıklama ise en az kanun teklifi kadar tepki çekti.
Neymiş efendim, kredi kartı kullananlar savunma sanayiine 750 lira destek vermezse felaket olurmuş.
Diyor ki Destici, “Ver kardeşim. Vermezsen sonun Suriye gibi olur, vermezsen sonun Irak gibi olur, vermezsen sonun Filistin gibi olur. Mehmetçik canını veriyor, polis kanını veriyor, güvenlik korucusunu ailesini veriyor, sen 750 lira vermişsin çok mu?”
Toplumu bu kadar germenin, birilerine yaranacağım, diye söz konusu kanun teklifinin garabetini daha garip savunmalarla haklı göstermeye çalışmanın bir anlamı var mı?
Açık ve net olan bir şey varsa o da hükümet edenlerin taşıyamadıkları ekonomik yükü yine yurttaşa yüklemeye çalışmasıdır.
Sıkça dile getirdiğim gibi ekonomi yönetiminde imece alışkanlık hâlini aldı.
Üstelik bu yeni değil; son yıllarda sıkça gördüğümüz, yaşadığımız bir durum.
O nedenle savunma sanayi gibi toplumun geniş kesiminde hassasiyetle karşılanacak kılıflar bulmaya ve bunun üzerinden yeni bir ayrıştırma yapmaya gerek yok.
Daha bir iki ay önce şahit olduğum bir örneği sizinle paylaşmak isterim.
2 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7524 sayılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 10. maddesinde “Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel”de değişikliğe gidildi.
Kanun Meclis’ten geçmiş ama henüz yürürlüğe girmemişti dolayısıyla kamuoyunda pek bilinmiyordu.
Zaten bu tür teknik detaylar da ilgilisi olmayanlarca neden bilisin ki?
Şahit olduğum örneğe dönelim.
Bir kurumla yazışmalarındaki gecikmeler nedeniyle bir vergi türüne ait beyannamesini süresi içinde veremeyen yurttaş kendi tabiriyle “gecikme cezası” ödedi.
Bunun maliye literatüründeki adı 3073 koduyla bilinen “usulsüzlük cezası” aslında.
Yurttaş, ilgili görevliye yaşadığı süreci ve gecikmenin sorumluluğunun kendisine ait olmadığını anlatmaya çalıştı.
Görevli yapabileceği bir şey olmadığını, söz konusu tutarın kanunla belirlendiğini söyledi.
Yurttaş boynunu büküp, “Tamam, ödeyelim,” dedi.
Ceza tutarı 150 liraydı ve ortak sorumluluk içeren bir vergi türü olduğu için yurttaş kendisiyle birlikte diğer mükellefler adına da olmak üzere 750 lira ödedi.
O sırada yüzündeki memnuniyetsizliği gören memur, “Yine de şanslısınız,” dedi, “Bir iki gün daha geç kalsanız 17 bin 500 lira ödeyecektiniz.”
Yurttaşın gözleri fal taşı gibi açıldı.
Çünkü yeni çıkacak kanundan doğal olarak haberi yoktu.
Dolayısıyla az önce kendi adına ödediği ceza tutarının 3 bin 500 liraya yükseleceğinden de.
“Neden?” dedi şaşkınlıkla.
Gelen yanıt bilindikti:
“Ankara’ya para lazım çünkü.”
İşte aylardır böyle ilerliyor durum.
Ankara’ya ne zaman para lazım olsa yurttaşa vergi salınıyor hem de bu, her defasında farklı bir gerekçeyle ve toplumun sinir uçlarıyla oynamaktan çekinmeden yapılıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: