Çoğu ebeveyn, kendi yoğunluk veya yorgunluklarını bahane ederek çocuklarıyla ilgilenmekten imtina ediyor; tüm sorumluluğu eğitim kurumlarına yüklüyor.
Bu sebeple velilerin öğretmenleri, çocuklarının bakıcıları sıfatıyla değerlendirmeleri onları zor durumda bırakıyor.
Günümüz eğitim sisteminde yaşanan sıkıntılar ve ÖMK’nin getirdiği koşullarla mesleği itibarsızlaştıran yaklaşımlar, öğretmenlere bakış açılarını değiştiriyor.
Öğretmen veya doktor fark etmeksizin, kamu kurum ve kuruluşlarında hakları gasp edilen çalışanlara devlet sahip çıkmadığı sürece, insanların bu tarz tutumlardan güç alarak meslek grubu çalışanlarına yaklaşımları da değişiyor.
Ne oluyor?
‘Bu insanlar hizmet etmek için var, her şey halka hizmet için var’ anlayışı bazı insanlar tarafından kabaca benimsendiği için bunun dışa yansıması da hoş olmuyor.
***
Bunun en basit örneği; bir öğrenci okulda yaşadığı bir problemi velisine aktarıyor ve veli de okula gidip öğretmeni azarlar şekilde konuşuyor. Hatta öğretmene “senin maaşını ben veriyorum” diyebiliyor. Öğretmenlerin ilettiğine göre, bu sıklıkla karşılaştıkları bir tutum.
Mesela edindiğim bilgilere göre bir devlet okulunda öğrenci bahçede düşüp yaralanmış. Veli, öğretmene “Sen niye bakmadın, nasıl görmezsin?” şeklinde çıkışmış.
Sınıfta sorumluluk zaten öğretmendedir. Ama yüzlerce, binlerce öğrencinin olduğu okullarda teneffüs esnasında, birkaç öğretmenin hem sınıftaki hem bahçedeki çocuklarla birebir ilgilenmesi nasıl mümkün olabilir ki?
Yukarıda bahsettiğim durum, 600 kişilik devlet okulu. Bahçe dahil her gün 4 öğretmen aktif olarak nöbet tutuyor (ki kalabalık okullarda bu sayı daha fazla olabiliyor. Müdür yardımcısı, anasınıfı ve özel eğitim öğretmeni pasif nöbetçi olarak görünüyor).
***
Diğer bir örnek;
Bursa’da bir özel okulda, çocuğu sınavdan düşük not aldığı için velinin öğretmeni azarladığını biliyorum. Hoca kendini savununca bu defa “sen kim oluyorsun, ben sana para veriyorum” şeklinde aşağılayan tepkilerle karşılaşmış.
Velilerin ve hatta öğrencilerin bu hakkı kendilerinde görebiliyor olması yüz kızartıcı bir durum.
Ayrıca son zamanlarda okullarda yaşanan akran zorbalığı artmış durumda. Okul öncesi öğrencileri arasında dahi gerçekleşen kaba kuvvet şikayetleri var. Ortaokul ve lise gruplarında öğrencilerin kendi aralarında teşhir ve tacize yeltenmesi mevzuları velilere iletildiğinde, “her şeyin sorumlusu da anne baba mı” diyerek kurumu ve öğretmenleri suçlayıcı tepkiler geliyor velilerden.
Yakın zamanda sosyal medyada da bununla alakalı bir paylaşım dikkat çekmişti. Bir velinin öğretmene gönderdiği mesaj şu şekildeydi;
“Hocam siz sınıfta kurallar koyuyormuşsunuz ve uymayanlara da ikazda bulunuyormuşsunuz, hatta bazen sesinizi yükseltip azarlıyormuşsunuz da ben çok rahatsız oldum bu durumdan. Ben belki çocuğumu şımarık yetiştirmek istiyorum. Sizin onu kalıplara sokmaya hele ki sesinizi yükseltmeye ne hakkınız var?”
***
Herkesin evladı kıymetlidir elbette. Ebeveynler çocuklarını bir eğitim kurumuna emanet ederken hem kuruma hem de öğretmenlere güvenmek isterler. Bu her velinin en doğal hakkıdır.
Lakin; her kurumda olduğu üzere bir eğitim kurumunun da kendi içinde belli başlı kuralları var. Ve çocukların uyması gereken bu kurallar eğitime de tabidir. Bir okulda veya sınıfta her çocuk eşit haklara sahiptir. Okul çağıyla beraber hayata karışan çocuk, ailesinde gördüğü/görmediği muameleye dışarıda maruz kalacaktır illa ki. Evdeki kurallar/tutumlar, okuldakinden farklı olabilir. Çocuk asıl hayatı, evin dışında da öğrenecektir.
Dolayısıyla yukarıdaki mesajı yazan velinin tutumu (bu işin perde arkasında bir haksızlık veya şiddet yoksa) çocuğunkinden daha şımarık bir tutum olarak değerlendirilebilir.
Bazı istisnai durumlar da yaşanmıyor değil. Kabul edilemez öğretmen tutumları da söz konusu olabiliyor. Gizli kameralara yansıyan şiddet olaylarına denk geliyoruz. Ama bu farklı bir durum gibi görünüyor.
Sözün özü;
Atatürk’ün “Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir” dediği yeni nesilleri yetiştiren öğretmenler bizim değerlilerimizdir. Eskiler iyi bilir, bir öğretmen yanımızdan geçerken dahi kendimize çeki düzen verir, karşısında hazırola geçerdik. ‘Öğretmen’ kelimesi bile saygı havası estirirdi.
Şimdilerde devlet okulunda görev alan bir şahıs, ‘öğretmen’ olarak çocuklara nasihat vermeye çalıştığında, öğrencilerin (bunu farklı algılayarak) “bize karışmazsın” şeklinde tepki göstermesi, öğretmenlerin geldikleri noktayı özetliyor. Kendi bir şey demese dahi yarın öbür gün veli gelip hesap sorabiliyor.
“Artık nasihat vermeye bile çekinir olduk” diyorsa bir eğitimci, durum içler acısı demektir!
Yorumlar
Kalan Karakter: