Adalet nedir?
En basit tanımıyla;
Yasaların herkes için eşit bir şekilde kullanılmasının sağlanması, doğruluk, hukuka uygunluk ve insanların hakkını gözetme.
Yani yargının temel amacı birilerini cezalandırmak değil; adaleti sağlamaktır.
Şimdi gelelim konuya…
Sanatçı topluma örnek teşkil eden bireydir. Sanatçı olmak bazı sorumlulukları da beraberinde getirir. Zorlukları da vardır haliyle. Ne kadar tercih edilmese de göz önünde olma mecburiyetleri vardır. Kendi gibi düşünmediği, aynı şeye inanmadığı ya da tasvip etmediği konu/düşünce hakkında pekala yorum yapabilir. Fikrini beyan edebilir. Aşağılayıcı sözler sarf etmesi nahoştur. Bunda hemfikiriz.
Ayrıca bu sadece sanatçı için değil herkes ve her kesim için geçerlidir. Hele ki bir din adamı, bir siyasetçi ya da toplumun ileri gelenleri söz konusuysa durum hassasiyet kazanır. Burada esas olan şey saygı ve tahammüldür. Düşünceleri özgürce ifade edebilmektir. Ne kadar üzerinize gelinirse gelinsin (haksız yere de olsa) sizin de aynı ölçüde tepki vermeniz sizin aleyhinize olur.
İşin aslı, Gülşen, 4 ay önce lakabı ‘imam’ olan çalışma arkadaşına dokundurup sırf ona yönelik ‘imam hatipli’ espirisi yapmış, espirinin öznesi kendisinden şikayetçi olmamıştır. Ve Gülşen, sözleri nedeniyle de gerekli açıklamayı yapıp özrünü dilemiştir.
***
Fakat…
Bu dünya, insanlık tarihi boyunca sırf aynı inanç ve görüşten olmadığı için birbirini katleten insanların hikayeleriyle dolu.
Bu gözler, onlarca kez şikayette bulunulmasına rağmen defalarca taciz edildiği kişiler tarafından öldürülen kadınları gördü.
Bu kulaklar, ibadetini eksik yapanları ölümle tehdit edenleri bile duydu.
Halbuki kimler neler neler dedi; kimler neler neler yaptı, bunların sonucuda yapılması gerekenlerin hiçbiri yapılmadı.
Kadın cinayetlerinde yargılama süreçleri aylarca sürerken Gülşen’i tutuklamak için son sürat harekete geçen yargı, bize terazinin dengesizliğini tüm çıplaklığıyla gösterdi.
‘Müziğin sesini duy(a)mayanlar iş başında!’ adlı yazımda da ifade ettiğim gibi, festivallerin iptalinde asıl mesele nasıl festival değilse, burada da asıl mesele Gülşen değil!
Neden?
Asıl kutuplaştırmanın, mağduriyet yaratarak bazı kitlelerde sempati uyandırmanın bir örneğini gördük hep birlikte.
Çünkü…
Gülşen’in olayı yeni değildi. Sadece arşivdeydi…
***
Sonuç itibariyle yargı, Gülşen’i anında cezaevine gönderdi ki çoğu kişi (hukuken) böyle bir karara gerek olmadığını yorumladı.
Hatta kendisine isnat edilen suçtan en yüksek cezayı alsa ve mahkeme hukuki hiçbir indirim uygulamasa dahi hapse girmeyecekti diyen hukukçular da oldu…
Bu olay gerçekten çok hızlı gelişti. Burada bir parantez açalım. Kadın cinayetlerinde, çocukları istismar edip onlara tecavüz edenlere, hayvanlara eziyet edenlere de aynı adaletin bu hızla sağlanmasını istiyoruz…
Biliyorsunuz ki ülkedeki gündem değişikliğinin hızına yetişemez olduk. Genelde şöyle oluyor;
Bir skandal mevzu bahis oluyor, bazı kesimlerin hoşuna gitmeyecek türden olaylar ayyuka çıkıveriyor. Akabinde gündeme ‘dan’ diye alakasız bir yerden ve alakasız bir zamandan başka bir bomba düşüyor. ‘Pat’ gündem değişiveriyor. Bir de yeni mevzu, gündemi değiştirmenin dışında da fayda sağlıyorsa bir taşla iki kuş hesabı…
Halbuki 2 gün öncesinin haberi/hadisesi dahi bugün etkisini yitirmişken, 4 ay öncesine gitmenin mantığını akıl almıyor.
Neyse…
Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın, yine ve yeniden öğrendiğimiz şey, meselenin adalet sisteminin kimin elinde olduğu ve yargının neye hizmet ettiği…
Yazımı Dostoyevski’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum;
“Çok çabuk yargılayanlara, çok çabuk salya dökenlere bakın… En cahili onlar!”
Yorumlar
Kalan Karakter: