Günümüzde sosyal medyaya erişim çok kolay ve hızlı. Neredeyse tüm dünya o platformlarda dönüyor. İletişimden tutun da ilişkilerin sürdürülmesi, gündem takibi, bazı sektörlerin işini yürütme ve tüketiciye ulaşma amacıyla en tercih edilen yol olarak görülüyor sosyal medya.
Hal böyleyken, temkinli olmak geri planda kalarak unuttuğumuz bir durum haline geliyor.
Sosyal medyada fenomen olan bilişimci-yazar dijital baba olarak bilinen Orhan Toker’in (özellikle çocuklarla alakalı) paylaşımlarını dikkat çekici buluyorum.
Zaman zaman çok önemli noktalara temas ediyor.
Çocuklarının fotoğraflarını paylaşan ebeveynler, paylaşım yaparken ileride doğabilecek sıkıntıları düşünmezler genelde.
Sonuçta hepimiz paylaşabiliyoruz. Hesabınız açıksa, sizin dahi resimlerinizi kullanarak farklı sahte hesaplarla zarar verici girişimlerde bulunulduğu günümüzde;
Hele bir de çocuğunuzun fotoğrafını başka bir hesap paylaşıyorsa olabileceklerin sınırı yok…
***
“Aman, ne olabilir ki” diyenler için dijital baba yaşanmış bir olayı paylaşıyor;
11 yaşında bir erkek çocuğu, çok oyunculu popüler bir oyunda sohbet özelliği açık şekilde oynuyor. Oyunda tanıştığı bir yabancı onu farklı bir platformda oyun grubuna dahil etmek için teklifte bulunuyor. Çocuk da oyun sohbeti yapacağını düşünerek gruba dahil oluyor. Sonra şahıs çocuğa çıplak bir çocuk fotoğrafı gönderiyor fakat fotoğraftaki yüz çocuğun kendisine ait. Şahıs, eğer çocuk kendi çıplak fotoğrafını göndermez ise bu görseli öğretmenlerine ve ailesine göndermekle tehdit ediyor. Çocuk korkuya kapılıp gönderiyor fotoğrafını. Şantajcının istekleri sürüyor. Çocuk psikolojik olarak etkileniyor. Davranışlarından durumu fark eden aile polise başvuruyor. Bu defa şahıs çocuğun gönderdiği gerçek fotoğraflarla babayı tehdit ederek para istiyor. Bu süreçte çocuk depresyona giriyor. Adli süreç başlıyor. Çocuk terapiye gidiyor, okula bir süre devam edemiyor. Şantajcının ilk gönderdiği montajlı fotoğrafta çocuğun yüzüne nasıl eriştiğini soracaksınız. Çocuğun gittiği bir kursun paylaştığı fotoğraflardan…
Normalde, çocukların sınırlarını koruyabilmek ve haklarını gözetmek ebeveynlerin işidir.
Ebeveynler, ne kadar korumacı olursa olsun; çocuklarını gerçekten koruyabildiklerine inanırsa inansın bunu tamamen başarmak sanırım pek mümkün olmayabiliyor. Özellikle dış dünyada okul çağına erişmiş çocuklarımızın her an yanında olamıyoruz.
Bırakın yanında olmayı, dijitalleşen dünyada internet aracılığıyla sosyal medya/oyun gibi platformlara her an ulaşabildikleri sürece türlü tehditlere açık olabiliyorlar. Anne babalar onları bir yere kadar kontrol edebileceği için; çocukların kendilerini korumayı da öğrenmeleri gerekiyor.
***
ÇOCUKLARIN HAKLARINI KORUMAK İÇİN
20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 'Çocuk Haklarına Dair Sözleşme' imzalanıyor. Bu sözleşmenin içeriği; Çocukları korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek.
Belki çoğumuzun bihaber olduğu bu tarih, ilan edildiği günden itibaren her yıl 20 Kasım’da 'Dünya Çocuk Hakları Günü' olarak kutlanıyor.
Bu kapsamda çocukların -her birey gibi- doğuştan sahip oldukları (yaşama, barınma, sağlık, eğitim, fiziksel/psikolojik tehditlere karşı koruma) tüm haklarını tanımlamak ve korumak amacını taşıyor.
Dolayısıyla, geleceği şekillendirecek; toplumun gidişatına yön verecek değerlerimiz olan çocuklar için de önem arz ediyor.
Yukarıda bahsettiğim konu özelinde değerlendirirsek;
Herhangi bir eğitim kurumu ve benzeri yerlerin çocukların sınırlarını korumak adına, fotoğraflarını paylaşmadan önce hem aileden hem de çocuktan izin alması gerekmektedir. Aksi etik olmaz!
Mesela yüzme kursuna giden çocukların mayolu fotoğraflarının paylaşılması bu açıdan sıkıntı yaratmaya müsait.
Denize girerken, banyo yaparken vs. çekilen fotoğrafların paylaşımı konusunda dikkatli olmakta fayda var…
Yorumlar 1
Kalan Karakter: