YKS tercihleri başladı. Adaylar 5 Ağustos’a kadar tercih işlemlerini gerçekleştirebilecek.
Geçen yıl üniversitesi kontenjanları 1 milyon 38 bin 865 olarak belirlenmişti. Bu yıl, kontenjan sayısı 22 bin 821 artırılarak 1 milyon 61 bin 686’ya yükseldi.
Kader yine birçok genç için ağlarını örmeye hazır.
Yolları şekillenirken gençlerin tutumu da oldukça önemli.
Çünkü biz, seçimlerimizin sonucuyuz.
Yola çıktıktan sonra, kendilerine göre yanlış seçimler yaptıklarını düşünenler olabilir, olacaktır da. Çünkü bazen hayal ettiklerimizle karşılaşmayabiliyoruz. Veyahut yaşam şartları bizi çok farklı yönlere sürüklüyor. Yoldayken büyüyoruz, fikirlerimiz değişiyor ve daha birçok etkiye maruz kalabiliyoruz.
Hal böyleyken -dünyanın sonu değil elbette- yeniden başa dönüp farklı tercihlerle yeni yollar çizilebilir.
Fakat kaçırılan tek bir şeyi geri getiremiyoruz; zamanı.
Dolayısıyla, emin olmadığımız veya yanılabileceğimiz durumlarda aldığımız bilinçsiz kararların bedelleri ağır olabiliyor.
Yeniden başlamak bir şeylere, her zaman mümkün. Lakin, maddi ve manevi kayıpları elbette olacaktır.
***
16 yıl önce üniversiteye girmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim;
Bizim zamanımızda ‘bilinçli yönlendirme’ kavramı oldukça eksikti. Meslekleri ne kadar tanıyorduk, hala ettiğimiz iş aslında nasıl yapılıyordu? Bunları bildiğimizi sanmıyorum. Üstelik rehberlik noktasında koca bir boşluk vardı.
Mesela, resim öğretmenlerim benim çizime olan yeteneğimi keşfedip beni yönlendirmiş olsaydı şu an hayatım çok daha farklı şekilde biçimlenebilirdi.
Hepimiz ergenliğin o uçarı çağını yaşıyorduk ve bizden hayatımızı belirleyeceğimiz bir seçim yapmamız bekleniyordu.
Neye göre seçim yapıyorduk? Arkadaş ve aile faktörü etkili olabiliyordu veya heveslerimiz doğrultusunda bir alana yönelebiliyorduk. Şimdiki gibi gelişen alanlara ve bilinçlenen ebeveynlerin çocuklarına sunduğu bütün imkanlara sahip olarak deneyip görme şansımız pek yoktu.
Hep söylerdim, yineleyeceğim. Sorunun kökeni elbette ki sistemin işleyişinde.
“İnsanların hayatı 3 saatlik sınava mı bağlı…” şeklinde başlayan cümleler hala yankılanıyor kulaklarımda.
Üzerimizdeki baskıyı unutamam. Hayata henüz başlıyorken bile bedenlerimize stres yüklemesi yapılıyor ve dur durak bilmeden devam eden bir döngüye dahil oluyoruz.
***
Sayısalım zayıftı ve yabancı dil merakım olduğu için dil bölümünü tercih etmiştim. O zaman dil öğrencileri iki sınava giriyordu. Stresten dolayı dil sınavında rahatsızlandığımı hatırlıyorum.
Bu sebeple hep şunu düşünürdüm;
Öğrencilerin tüm eğitim-öğretim hayatı boyunca elde ettikleri başarı ortalamaları ile yerleşebilecekleri üniversiteleri kendileri seçebilse. Başvuruları kabul edilen öğrencilere burs imkanı için ayrıca sınav yapsalar…
Yani kaç oturum olursa olsun tek sınava bağlı olarak bir yol ayrımına girmek; başarısız olma halinde bir senelik bir başa dönüş ve ikinci seferinde iki katına çıkan stres seviyesiyle başa çıkmak…
Bilemiyorum… Bir şeyler yanlış geliyor…
O zamanlar önümüzdeki tek en büyük olay üniversite sınavı olduğu için daha ötesini canlandıramıyorduk.
Mezun olduktan sonra da ‘asıl hayat şimdi başlıyor’ deniliyor. Hatta öğrencilik güzelmiş, hiç bitmeseymiş, denilebiliyor.
Durun daha… Kimi yıllarca deli gibi çalışacak, hak ettiği başarıya ulaşabilecek ama bedelleri ağır olacak. Kimi ne kadar çalışsa da emeğinin karşılığını alamadığını düşünecek. Bazıları evlenmeye karar verdiğinde ya da çocuk sahibi olduğunda ‘hayat asıl şimdi başlıyor’ diyecek. Hayatın aslında her aşaması, her katmanı, bu mücadelenin bir sonu olmadığını gösterecek. Bunu yaşayarak göreceksiniz, göreceğiz…
Hadi üniversiteye girdiniz. Öyle böyle bitti. Sıra geldi iş aramaya.
Karşınıza çıkan ilan şartlarında sürekli (sonradan kabusunuz olacak) şu maddeye denk geleceksiniz;
‘En az …yıl tecrübeli.’ Sanki her insan (kendileri de dahil) evladı annesinin karnından tecrübeli doğuyormuş gibi…
İşte bütün problem burada başlayacak!
Sonrası biraz da şans meselesi…
Yorumlar
Kalan Karakter: