Şiddetin herhangi bir türüne hayatımızın bir döneminde, kıyısından köşesinden maruz kalmışızdır veya tanık olmuşuzdur.
Ama aklımıza ilk gelen fiziksel şiddettir. Bu bağlamda da sık duyduğumuz ve karşılaştığımız başlık; kadına şiddettir.
Ata erkil bir toplum yapısı itibariyle; güçlünün güçsüze uyguladığı fiziksel veya psikolojik şiddetten en büyük zararı kadınlar ve çocuklar görüyor.
Dile pelesenk olan “Bu ülkede kadın, çocuk ve hayvan olmak zordur” sözü maalesef ki acı gerçeklerimizden birine dönüştü. Gerçeğe dönüşmesiyle beraber, birçok faktörle ‘normalleşmeye’ de müsait duruma geldi.
Daha önce kaleme aldığım “İdam cezası şiddeti önler mi?” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi; şiddeti sosyal, toplumsal, hukuki ve siyasal anlamda değerlendirmek gerek. Sadece bireysel bir durum olarak açıkladığımız zaman olayı basitleştirmiş oluyoruz.
Son zamanlarda artış mı gösterdi, yoksa medya aracılığıyla daha görünür hale mi geldi sorunsalını konuşuyoruz.
Her ikisi de demek mümkün…
Günümüz medyası aracılığıyla sıklıkla haberdar oluyoruz. Fakat daha çok yaşanmışlığın henüz ayyuka çıkmadığına eminim. Ayrıca caydırıcı bir ceza uygulanamıyor olması da artış göstermesine zemin hazırlıyor.
Her gün haberlerde, televizyonda vs. karşınıza çıkan benzer olaylar, bir noktadan itibaren dikkat çekmemeye ve normal gelmeye başlıyor. Bu da işin trajik kısmıdır.
***
Medya araçlarının bilinçli veya bilinçsiz çoğu kişi tarafından kullanılıyor olması; bu olayların sorumlu ve mağdurlarının bilgilerinin, olayların detaylarıyla beraber süzgeçten geçmeden karşımıza çıkmasına mahal veriyor.
Bu haberleri yetkin mecraların nasıl ele aldığı ve lanse ettiği de en önemli başlıklardan biri. Sonuçta ‘medya’ bir algı aracıdır. Olumlu-olumsuz kişilerde psikolojik altyapı oluştururken aynı zamanda yönlendiricidir de…
Bursa Kent Konseyi Kadın Meclisi tarafından düzenlenen ‘Medyada Kadına Yönelik Şiddet Dili’ başlıklı panelde konuyla alakalı önemli başlıklar masaya yatırıldı.
Konuşmacılardan AS TV Program Müdürü Sevda Kurul’un vurguladığı ‘dile getirilmeyen sessiz şiddet’ kısmına dikkat çekmek istiyorum. Mobbing olarak karşımıza çıkan çok yaygın bir şiddet türüdür diyebiliriz. Genelde iş hayatında rastlanan bu durum karşısında kadınlar, işini kaybetmemek için sessiz kalmaktadır. (fark eden başkaları da dahil) Şiddete karşı sessiz kalmak, ne yazık ki şiddeti meşrulaştıran ve büyüten bir faktör!
Ayrıca Kurul, kendilerine ulaşan şiddet mağdurlarının tam olarak ne yapması gerektiğini bilmediklerinden bahsetti. Bu sebeple şiddete maruz kalındığında yapılması gerekenleri de çokça konuşmak lazım. Kişilerin hissettiği korku ve baskı, mantıklı hareket etmelerini her zaman önler.
***
Evet, kadınlar özellikle iş hayatında psikolojik şiddete maruz kalıyor dedik. Ve bu şiddet türünün sadece erkekler tarafından uygulanan bir şiddet türü olmadığını söylemek gerekir.
‘Kadının en büyük düşmanı yine kadındır’ diye bir laf vardır. Ve önemsenmelidir de. Ailede annenin çocuklarına uyguladığı şiddetten tutun da kaynananın gelinine/gelinin kaynanasına veya iş ortamında kadın çalışanların yine başka bir kadına mobbing şeklinde uyguladığı şiddet çok sık rastlanan bir durumdur.
Huzur kaçıran bu durumlar, evlilikleri bitirmekten tutun da işi bırakmaya varabilecek sonuçlar doğurur.
Dolayısıyla geniş çerçeveden bakarsak yaşadığımız sürece, hayatımızın herhangi bir anında şiddetten kaçmak neredeyse imkânsız gibi görünüyor.
***
Tam bu noktada tek erkek konuşmacı olan duayen Gazeteci Ahmet Emin Yılmaz şiddeti önlemede sadece eğitimin yeterli olmadığına değiniyor. Buna kesinlikle katılıyorum.
Amiyane tabirle ‘okumakla adam olunmuyor’ sözü buraya cuk oturuyor. Yapılan araştırmalar da bunun doğruluğunu kanıtlıyor. Yılmaz, “Fırsat eşitliği önemli fakat tek başına çözüm değil” diyor. Her şeyden önemlisi ebeveynlere, özellikle annelere büyük sorumluluğun düştüğünün de altını çiziyor. Ve eğitim düzeyi düşük kadınların şiddete daha çok maruz kaldığını göz önünde bulundurarak; kadının ekonomik özgürlüğünün olmasının, şiddetin önüne geçmede önemli rol oynayabileceğini ekliyor.
Son olarak;
Dikkatimi çeken bir şeyi paylaşmak istiyorum. Panele katılım yoğundu ancak katılımcıların neredeyse yüzde 80-90’ı kadınlardan oluşuyordu.
Kadınlar olarak derdimizi sanki kendi içimizde konuşuyor; birtakım çabalarla kendimizce mücadele veriyormuşuz izlenimine kapılıyorum zaman zaman.
Mevzu şiddetle mücadele ise cinsiyet gözetmeksizin; anne-baba, çoluk çocuk, kadın-erkek herkesin hassasiyet göstermesi ve konunun içinde olması şart!
Yorumlar
Kalan Karakter: