Bursa’nın mimarisine kaç puan verirsiniz?
Böyle sorunca, binaları sadece dış görünüşleri itibarıyla derecelendirmek gelebilir aklınıza.
Çok genel bir soru olduğunun farkındayım. Bunu, bölgelere ve projelere göre spesifik bir örnek üzerinden değerlendirmek daha mantıklı olacaktır elbette.
Bir binanın sadece dış görüntüsü, işin belki de birçok kolundan sadece biri. O yapıların, sıfırdan veya kentsel dönüşüm adı altında (parsel bazda değil de) planlanması; tüm alt ve üst yapısıyla (çevresiyle, yoluyla, otoparkıyla, okuluyla, hastanesiyle, parkıyla, yeşil alanıyla vs.) bütünsel olarak değerlendirilmesi ve hayata geçirilmesi esas olandır.
Şimdi kentimizdeki yapılaşmalara baktığımızda bir kere bütünü bozabilecek çok fazla kirlilik mevcut. Açıkçası; ortada “bir bütün” diyebileceğimiz bir yapılaşma sistemi yok ki, o bütünlük içinde yanlış olanı bulabilelim.
“Peki bunun asıl sebebi nedir” sorusunu Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’e sordum.
Bursa genelinde (Bursa şubeye bağlı Bilecik, Kütahya, İnegöl, Gemlik, Tavşanlı dahil) mimarlar odasına kayıtlı üye sayısı 3026.
3 bin küsür mimarın olduğu bir şehirde neden nitelikli yapılaşma mümkün olamıyor?
***
Öncelikli sebebini şöyle yanıtlıyor Şimşek; “Çünkü bu ülkede mimar olmak çok kolay!”
Birçok meslek kolunda olduğu gibi mimarlıkta da sorunun kaynağı dönüp dolaşıp eğitim sistemine dayanıyor.
Nasıl mı?
Birincisi, üniversiteye girmek artık çok kolay (her şeyden önce baraj kalktı). İkincisi de özel üniversitelerin sayılarının artmış olması.
Yani bir tarafta yıllarca çalışıp emek veren, hak ederek üniversiteye giren bir mimarlık öğrencisi var. Diğer yanda sırf ekonomik anlamda gücü olduğu için ve dizi/filmlerde gördüğü ‘mimarların’ hayatına özenerek özel üniversitede bu bölümü okuyup mezun olabilenler var.
Artık özel üniversitelerde çok fazla nitelik beklenmemesi, bu diplomaya sahip olmayı kolaylaştırıyor. Eskiden mezun olmak bile lüks sayılırken şimdi çok kolay mezun olunabiliyor.
Şu an ülkemizde 153 mimarlık okulu var. Her geçen gün yenileri ekleniyor. Okul ve bölüm sayısı fazla olunca maalesef eğitimci de derslik sayısı da yetersiz kalıyor. Öğrenci sayısı çok olduğu için her birine ayrılabilecek vakit kalmıyor zaten.
Mimarlık, bölüm gereği teoride olduğu gibi pratikte yoğun çalışmayı gerektiren bir meslek dalı. Her okul da gerekli şartlara ve alt yapıya sahip değil.
“Mimarlık eğitimi çok zor bir eğitim. Zaman alan, gecesi gündüzüne karışan bir eğitim. Dolayısıyla böyle her okulda ve fiziki ortamda eğitim yapılamaz. Atölyesi var, jürisi var. Projesi var, teknik tarafı var. İşin sanat kısmını geliştirmek zorundasınız, eş zamanlı farklı disiplinlerle entegre olmuş bir hali var. O yüzden her fiziki ortamda ve kadroda olacak bir eğitim değil” diyor Şimşek.
***
Böyle olunca da tahmin edersiniz ki niteliksiz mimarların sayısı günden güne çoğalıyor.
Mesela nitelikli bir mimar iş başvurusunda (iyi olduğunu bildiğinden gayet özgüvenli şekilde) seçici davranmak isteyebilir. Fakat niteliksiz olan (bunun farkında olduğundan) ‘her şart kabulümdür’ diyerek niteliklinin önüne geçebiliyor.
Mezun sayısı çoğaldıkça çalışma alanları daralıyor ve farklı işler yapmaya başlıyorlar. Ya da etik olmayan kısımlara geçiyorlar.
Ne gibi ‘etik olmayan’ diye sorduğumdaysa…
“İmzacılık gibi. Gitmedikleri şantiyeye imza atmak gibi. Gününü kurtarmak gibi. Kısa yoldan para kazanmak gibi. Mimar olarak, bu ülkenin aydın insanı olarak hiç de doğru olmayan işlerde çalıştırılıyorlar, sömürülüyorlar ya da farkında olmadan etik ihlali yapıyorlar” şeklinde yanıt alıyorum.
Buna ek olarak, en temel problemi şöyle açıklıyor Şimşek; “Mimarlarımız, mimar koduyla SGK’lı olmuyor. İşçi kategorisiyle SGK’lı yapıyorlar meslektaşlarımızı. Durumu iyi olan meslektaşımız da olmayan meslektaşımız da yapıyor bunu. Göstermelik bir rakam veriyor. Onun altında sigortalı yapıyor. Çalışma saatleri çok uzun tutulabiliyor. Gençtir, acemidir diye hep fırsatçılığa da dönüşebiliyor.”
Bu kadar niteliksiz ve mutlu olunmayan koşullarda insanlar ofis açmanın peşine düşüyor. “Ben nasılsa çalışarak para kazanamıyorum. O halde ofis açayım” diyor.
Bu sefer de şöyle bir problemin başladığını ifade ediyor Şimşek;
“Bizim odalarımızın belirlediği asgari fiyat listesi var. Bu da yine devlet kontrolünde olmadığı için dejenere oluyor. Bir binanın bedeli 100 birimse 10 birimlere kadar fiyat vermeler başlıyor. Bu sefer de nitelikli ofislerin rekabetine aslında hiç niteliksiz olmayan mimarlar girmiş oluyor. Çünkü mecbur kalınıyor süreç içinde. Diğeri, çalışan olarak iş bulamadığı için ofis açmak zorunda kalıyor. Ofis açanın bilinirliği olmadığı için tek argümanı indirim yapmak oluyor. Nitelikli mimarlar da rekabet edemediği için fiyatını indirmek zorunda kalıyor.”
Özetle; özel üniversite sayısı fazla, bölüme giriş kolay. Öğrenci sayısı fazla olunca eğitimin kalitesi düşüyor. Kalite düşünce mezun sayısı çok olsa da nitelikli mezun sayısı az oluyor. Niteliksizler düşük şartları kabul edince nitelikliler işsiz kalıyor. İş bulamayanlar ofis açmaya yelteniyor. Rekabet azalınca fiyatlar düşüyor. Fiyatlar düşünce de ortaya niteliksiz işler çıkıyor…
Birbirini tetikleyen bir kısır döngü söz konusu!
Şimşek’in bu soruna önerisi şu; “Niteliksiz, yeterli öğretim kadrosu, yeterli fiziki ortamı olmayan mimarlık okulları kapansın veya diğerleriyle birleşsin.”
Yoksa hem etik hem de mesleki yeterliliğin olmadığı bir alanda da iyi bir sonuç, kaliteli işler beklemek boş bir hayalden öteye gidemez…
(Not: Bu arada TMMOB Yönetim Kurulu, 24 Aralık tarihli toplantıda ücretli çalışan mühendis, mimar ve şehir plancıları için 2023 yılı ilk işe giriş bildirgesinde baz alınacak brüt ücretin 17 bin 500 lira olarak belirledi.)
Yorumlar
Kalan Karakter: