Gündemi takip edemediğim bir süreçten geçerken değerli sanatçı Ayla Algan’ın da hayata veda ettiği haberini aldım.
Kendisini tanıma, röportaj yapma ayrıcalığına erişmiş bir gazeteci olarak hâliyle hissettiğim üzüntü daha fazla oldu.
Kadınların, çocukların, ezilenlerin, dezavantajlıların sorunlarına, insan olmanın getirdiği vicdani sorumlulukla yaklaşan Algan’ın entelektüel derinliği, popüler kültürde bilinenin çok ötesindeydi. Gerçek bir sanatçıydı.
KalDer Bursa Şubesi ve BUSİAD’ın 10. Kalite Sempozyumu için Bursa’ya geldiği 2012 yılının Nisan ayıydı. Sempozyumdaki konuşması bitince röportaj yaptık. Salondan çıkarken fotoğraf çektirmek isteyenler oldu, hiçbirini kırmadan güler yüzle çekime izin verdiği gibi hayranlarını kendisinin kucaklayıp öpmesi beni hayrete düşürdü o gün.
Almira Otel’deki sempozyum sonrası bir çay içimi molanın ardından Nilüfer’de bir etkinliğe daha katılacaktı. “Yolda devam edebilir miyiz?” dedi. Başkası olsa kabul etmeyeceğim ama Ayla Algan o, tereddütsüz “Evet” yanıtını verdim.
Siyah bir minibüsün içinde yol alırken bir yandan sigarasını içiyor bir yandan sorularımı yanıtlıyordu.
Büyük bir aşkla bağlı olduğu eşi Beklan Algan’ı kaybedeli bir buçuk yıl kadar olmuştu. Sigaraya onu kaybettikten sonra başladığını anlattı dumanını havaya savururken. Sonra da “Kocamın acısı geçsin bırakacağım” dedi.
“Geçiyor mu acı?” diye sordum.
“Geçmiyor da böyle şeyler yapıyorum onu yaşatıyorum gibi geliyor bana. Mezarına gidemiyorum, ha! Kızım gidiyor Allah’tan. Ben onu ceset gibi görmüyorum, hep bizimle. Evde resimleri var, TAL’da (Tiyatro Araştırma Laboratuvarı) desen; orada koskoca resimleri var. Böyle yaşatıyorum onu. Ölümsüzlük dediğim o.”
“Varoluşçu” Sartre ile Yunus Emre’ye dair bir başka soruma da Sartre’ın “Siz düşündükçe vardır ölüleriniz” cümlesinin ondan çok daha önce yaşayan Yunus Emre’nin şu sözlerine denk düştüğünü anlattı:
“Yalancı dünyadan konup göçenler/ Ne söylerler ne bir haber verirler/ Üzerinde türlü otlar bitenler/ Ne söylerler ne bir haber verirler/ …. /Gelin duadan unutman bunları/ Ne söylerler ne bir haber verirler/ ….”
Gece geç saatlere kadar uyumadığını, sabahları da geç kalktığını ve sonra eğitim verdiği İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde çocuklar için müfredat hazırladığını anlatıp “Ölmeden önce müfredatı tamamlayayım da çocuklara yararlı olsun” dedi. 12 yıl önceydi tabii ve o bildiği ne varsa dünyayla paylaşmaya devam ediyordu.
Yaşamı boyunca Türk tiyatrosunda önemli izler bırakan Ayla Algan’ın ardından röportajın özellikle bu bölümlerini yeniden anımsadım. Mekânı cennet olsun.
Veda ettiklerimizi ölümsüzleştiren iki şey var.
Birincisi yaşarken kendi bıraktıkları izler.
İkincisi kalbimizde ve zihnimizde canlı tuttuğumuz anılarımız.
Yorumlar
Kalan Karakter: