Asık suratlı gündemin yakıcılığında boğulurken ya suya sabuna dokunup hiç olmazsa içimizi rahatlatacağız ya da sivrisinek vızıltısı gibi gelecek işlerle uğraşacağız. Bugün ikincisini tercih ettim.
Bundan on üç yıl önceydi. Sevgili Celil İnce’nin kurduğu haftalık Ekonomik Pusula gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürüydüm. Küçük bir ekiple nitelikli işler ortaya çıkardığımız, gazetecilik yapmanın hazzını gerçekten yaşadığım Pusula’da yöneticiliğin yanı sıra röportajlar ve köşe yazıları da yazıyordum.
Yine ağustos ayıydı ve Bursa halkı önceki yıllara göre katbekat artan sivrisinek zulmüyle karşı karşıyaydı. Aşağıda bir kısmını okuyacağınız “Sivrisinek Saz” başlıklı yazıyı da o günlerde kaleme almıştım:
“Bu satırları yazarken kulağımın dibinde vızıldıyor yine. Aklıma her zamanki gibi yıllar önce Gırgır dergisinde yayımlanan karikatür geliyor. Çizerinin kim olduğunu ne yazık ki anımsayamadığım karikatürde iki sivrisinek konuşuyor. Biri diğerine diyor ki ‘Bırakalım vızlı vizli konuşmayı. Bana ven, de.’
Her defasında gülümseten bu karikatüre şimdi gülebilecek durumda değilim. Isırıp kaşındırıyor sonra da alay eder gibi kulağımın dibinde vızıldıyor. Bırakın ‘Ven’ demeyi yüzünü bile görmek istemiyorum. Tek isteğim iki aylık kısacık ömrünü hemen sona erdirmek.
Vızıltının, doğrudan hücrelere oksijen pompalayan anatomisi nedeniyle saniyede yaklaşık 500 kez kanat çırpabilmesinden kaynaklandığını, imrenerek anımsıyorum o sırada. Sonra birden ne kadar yüce bir olaya aracılık ettiğimi düşünüp sakinleşiyorum.
Bu kanat çırpışına saygı duyulası hayvanın, dişi olanı ısırıyor. Çünkü erkek sivrisinek çiftleştikten kısa süre sonra ölüyor. Dişi sivrisinek yumurtaların gelişmesini sağlayacak kanı bulabilmek için tek başına hayat mücadelesi vermek zorunda kalıyor ve çaresiz ısırıyor(!)
Isırma dediysem bir tür lokal anestezili ameliyat. Alt ve üst çenesindeki altı adet bıçağın dördü ile deriyi keserken ikisiyle de deri altına bıraktığı salgıyla (tükürük) hem dokuları uyuşturuyor hem de ihtiyacı olan kanın pıhtılaşmasını engelliyor.
Sözün özü, bu satırları yazarken bir yandan da farkında olmadığım bir ameliyatla doğacak en az yetmiş adet yavru sivrisineğe beş mikrolitre (0,005 mililitre) kan bağışlıyorum. Bunu düşünmek daha da sakinleştiriyor. Tabii operasyon sırasında bıraktığı salgı, alerji türü etki yarattığı için ağrısız geçen ameliyat sonrası kaşınmalarım oluyor. Ama olsun, bu son derece yüce görev sayesinde on beş gün sonra sayısız kan kardeş edinmiş olacağım. Nasıl olsa ısıya duyarlı yapıları sayesinde onlar da tıpkı anneleri gibi gelip beni bulacak ve belki ‘Ven’ diyecekler. Belki teşekkür de edecekler.
Ben de bu olanağı bana tanıyan Büyükşehir Belediyesi’ne ve hafta boyunca yaptığım sekiz telefon görüşmesine rağmen kendilerine ulaşamadığım, ulaşsam da bilgi veremedikleri için beni başka birimlere yönlendiren Büyükşehir Belediyesi …. ve ekibine teşekkür ederim. ….”
O yazımın devamında ‘alt tarafı altı soru soracağımı’ yazmıştım. Kısmet bugüneymiş.
Neyse ki bu kez sorularıma yanıt alabildim. Büyükşehir Belediyesi Veteriner İşlerinin ilaçlamadan sorumlu uzmanı sabırla tüm sorularıma yanıt verdi. Öyle ki telefonu kapattığımda yanımdaki arkadaşım “Sormadığın ne kaldı acaba?” diye şaka yaptı.
Son on üç yılda pek çok sorun gibi sivrisinek sorunu da büyüdü. Küresel ısınma bunun en büyük suçlusu! Suçlu da yerel yönetim ortaya çıkan bu yeni duruma adapte olabildi mi? Yeterli önlemi alabiliyor mu? Örneğin mücadelenin en önemli aşamasında, larva döneminde ne yapıldı? Bütün kaynaklara ulaşılabildi mi? İlaçlamaya ne kadar bütçe ayrıldı?
Bildiğim kadarıyla ilaçlama ihaleleri ile ilgili 2009’un sonlarında sıkıntılar yaşanmış ardından Belediye, Tarım A.Ş.’yi kurarak sinekle mücadele işini kendi bünyesinde çözme yoluna gitmişti. Bu çözüm işe yaramış mıydı mesela?
Konunun uzmanından aldığım yanıtlar bana samimi geldi. Aktarayım, nedenine, nasılına siz karar verin.
Hani akşamları cadde ve sokaklardan ince bir borudan duman üfleyen araçlar geçiyor ya, işte onların yalnızca havada uçuşanları yok ettiğini, esas sorunu çözmediğini bilin. Ne kadar az geçerse sağlığımız için o kadar iyi olduğunu da. Uzman diyor ki “Halk şikâyet ediyor, seksen şikâyetin altmışı ilaçlama aracı gelmedi, diye. Avrupa’da bu yöntem yasak ama bizde halk bilinçli değil.”
Esas çözüm larvaların bulunduğu yerlere, işin kaynağına müdahale etmekte. Bursa il sınırları içinde bu şekilde elli bin kaynak olduğunu söyleyen yetkili, ilginç bir yorum yapıyor:
“Bu iş bulmaca gibidir.”
Hâliyle bulmacayı çözmek için bilinç ve deneyimli ekip gerekiyor. Yetkili, Bursa’yı on bir bölgeye ayırdıklarını, her bölgenin veteriner, biyolog, mühendis, sorumlu müdür olmak üzere dört kişiyle sürekli denetlendiğini ve sahada toplam iki yüz otuz bir personelin çalıştığını anlatıyor.
Yetkili, Tarım A.Ş.’nin bu noktadaki katkısını “Şirket kurulmadan önce kış aylarında ilaçlamada çalışan personel sayısı doksana kadar düşüyordu. Fakat Tarım A.Ş. ile birlikte yıl boyunca tam kadro çalışabiliyoruz. Personelin konuya hâkimiyeti tam. Bir şikâyet geldiğinde hangi kaynağa bakmak gerektiğini iyi biliyorlar.” sözleriyle dile getiriyor.
Mart ayında başlayan ilaçlamaların aralıksız sürdüğünü ve yaz aylarında yoğunluk kazandığını anlatıyor.
Normal koşullarda on dört ile on sekiz günde bir elli bin kaynağa gidilerek ilaçlama yapılırken aşırı sıcaklar sivrisineklerin yaşam döngüsünü değiştirerek beş altı güne indirdiği için bu süre yedi ile on güne kadar düşmüş. Altmış yetmiş araç sırf bu iş için çalışıyormuş.
Parazitoloji uzmanı Prof. Dr. Ahmet Merdivenci’nin 1984 yılında yayımlanan “Türkiye Sivrisinekleri” adlı kitabında yer alan bilgilere göre evcil sivrisinekler iki üç dakikada karınlarına doldurdukları kanı hava sıcaklığına bağlı olarak bir buçuk iki günde sindiriyorlar.
Diğer bir deyişle sıcaklık arttıkça sindirim hızlanıyor.
Böylece Belediye yetkilisinin söylediği döngünün sıklaşması gündeme geliyor ve sivrisinekler olağandan hızlı ürüyor.
Elli bin kaynakta bu hıza yetişmek, kaynağı ortadan kaldırmak zor ama imkânsız değil.
Mücadele için bu yıl litresi iki bin yedi yüz liradan ilaç alımı gerçekleşmiş. Sırf bu iş için yapılan harcama altmış sekiz milyon yedi yüz bin lira. Benim gibi kafası karışanlar için söyleyeyim, eski hesapla neredeyse altmış dokuz trilyon.
İnsan düşünmeden edemiyor. Durgun su kaynaklarının ıslahı sağlanmış olsa her yıl bu kadar para da ziyan olmayacak.
Yetkilinin anlattıklarına göre kendi yetki alanlarındaki kaynaklarda sorun yok. Gökdere’nin ıslah edilmesini örnek gösteriyor ve ekliyor:
“Demirtaş ve Nilüfer’de dereler ıslah edilmediği için sorun var.”
Bir diğer sorun da özel mülklerle ilgili. Yetkili bahçe sulamaya müdahale edebildiklerini ancak özel mülklere giremedikleri için ilaçlama yapamadıklarını belirtiyor.
Öyleyse görev yurttaşa düşüyor. Örneğin aklıma ilk gelen havuzlu siteler oluyor. Her sitenin kendi önlemini alması çözüme bir katkı sağlayabilir.
Tabii bu bildiğimiz, kendi coğrafyamızdaki sivrisinek sorunu. Bir de yeni türler var ki o daha can sıkıcı. Göçle, taşıma araçlarıyla ve rüzgârla Kafkasya’dan, Azerbaycan ve Gürcistan’dan gelen Aysa Kaplanı türü.
Yetkili, iki yıl önce Mudanya’da da görülen bu türle mücadelenin güçlüğüne işaret ediyor. Güçlük, nemli çamura, saksı içlerine bile yumurta bırakabilmelerinden kaynaklanıyor. Bunun da işlerini zorlaştırdığını anlatıyor.
Yurttaş olarak üzerimize düşen sivrisinek ve karasinek mücadelesine yanımızı yöremizi temiz tutarak katkı sağlamak olabilir.
Ötesi yönetimlerin görevi. Yerel yönetimler sorumluluk alanlarındaki ıslahlara öncelik vererek olası sıtma, sarıhumma hastalıklarına karşı önlemleri artırmakla yükümlü ki anladığım kadarıyla bu yapılıyor.
Yine de sorun tamamen bitmediğine göre küresel ısınmaya göre yeni projeksiyonlar oluşturmak gibi ek önlemlerin gündeme alınması zorunlu görünüyor.
Coğrafyamıza yeni gelen türlerle ilgili de gümrüklerde araç ve yolcu geçişlerinde biyolojik sensörlerle larva girişi önlenebilir diyordum ki vazgeçtim.
Sınırlarımızdan bu kadar göçmen elini kolunu sallayarak giriyorken larvayla kim uğraşacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: