Kum saati işliyor.
Bursa her gün biraz daha kuraklığa teslim oluyor.
BUSKİ’nin güncel verilerine göre 6 Ağustos 2025 itibariyle son 15 günlük doluluk oranı yüzde 24,4’e geriledi.
Büyükşehir Belediye Başkanı sıkça uyarıda bulunarak Bursalıları su tasarrufuna çağırıyor.
Ne var ki susuzluk bu kentteki herkesin ortak sorunu, kimse kendisini bu sorumluluktan muaf zannedemez, muaf tutamaz.
Sokakta karşılaştığım bir hanımefendi susuzluk kaygısını dile getiriyor.
Oturduğu apartmanın bahçesini işaret ediyor eliyle.
“Daha birkaç ay önce cennet gibiydi burası,” dediği bahçede çimenler sararmış, çiçekler boynunu bükmüş.
Belediye, bahçe sulamalarını yasakladığından beri bu durumda olduğunu söylüyor.
Hani, ayakta durmaya direnen ağaçları olmasa bahçeye yıllardır insan eli değmediğine yemin edebilir insan.
“Ama” diyor, yan apartmanın altındaki araç kiralama şirketini göstererek “Sabahtan bir başlıyorlar, akşama kadar durmadan araba yıkıyorlar.”
Bakıyorum; evet, basınçlı su ile yıkanıyor şirketin filosundaki araçlar.
“Arkaları çok kuvvetliymiş, kimse bir şey yapamıyor bunlara. Yeni de değil. Nereden baksan sekiz on yıldır böyle,” diyor. “Şikâyet etmekten bıktık ama ilgilenen yok,” diye de ilave ediyor, gürültüden ayrı su israfından ayrı bıktıklarını anlatırken.
Birkaç gün gözlemledim, gerçekten söylediği gibi; kent susuzlukla karşı karşıyayken bu araç kiralama şirketi her gün saatlerce filosundaki araçları yıkıyor.
Bunları gördükten sonra apartmanların bahçelerini yakın takibe aldım, neredeyse hepsinde görüntü aynı.
Yolum BUTTİM’e düşünce fıskiyelerden yükselen suyun çimlerle buluşmasına tanık olurken az ötede Nilüfer Çayı’nın İsmetiye Deresi ile birleştiği noktada yükselen deyim yerindeyse leş kokusu ile bir kez daha yüzleştim.
Aşırı sıcakların etkisiyle bir çıkmaza giren kentin ne çok katili var.
Bir yandan tertemiz dereleri ve çayları, titri güya sanayici ama emeğe ve toprağa saygısız insanlar tarafından kirletiliyor.
Yine bu insanlar tarafından temiz su kaynakları bencilce talep ediliyor.
Diğer yandan vurdumduymaz kural tanımaz birileri istese bir kova su ile de araç temizleyebilecekken saatlerce su harcıyor.
Sonra bu kenti yönetenler Bursa halkından su tasarrufu istiyor, bekliyor, kampanya düzenliyor.
Elbette artan nüfusa mevcut kaynakların yetmediği ve iklim değişikliğinin negatif etkisi gibi gerçekleri görmezden gelemeyiz.
Ancak bütün sorumluluğu halka yüklemek ne ölçüde adaletli, ona da bakmak gerekiyor.
Kısıtlı temiz su kaynaklarına belirlenen kotasının üstünde talep oluşturan, o da yetmeyince kural dışı kuyular açan ama bir yandan da temiz su kaynaklarını kirletmekten çekinmeyenlerin sorumluluğu ne olacak?
Onlar görmezden gelinecekse ya da caydırıcı yaptırımlar getirilemeyecekse hükümet edenlerden ne farkı kalacak yerel yönetimin?
Ülkenin bugün yaşanan tüm sorunlarında fedakârlık beklenen, her gün sırtına yeni yükler yüklenen halk zaten canından bezmiş.
Kaldı ki bu toplum, suyun bol olduğu zamanlarda bile çocuğuna onu israf etmemeyi öğreten bir toplumdur; bu bilince sahiptir.
Yerel yönetimlerin ve il bazındaki diğer kamu yönetiminin sorumluluğunda olmayan sanayi bölgeleri gibi alanlar için ilgili merci hangisiyse (ki OSB’ler Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlıdır) yerel yönetimin o kurumlar nezdinde girişimde bulunarak sanayiciyi çözüme dâhil olmaya zorlaması, kent halkının temel beklentisidir.
Bursa yıllarca kazancını bu kentten elde edip vergisini İstanbul’a ödeyenlerin yol açtığı ekonomik kaybı yaşadı. Şimdi de suyunu kaybediyor ve bunda sorumluluğu olanlar hâlâ elini taşın altına koymaya niyetli değil.
Sizi bilmem ama ben bugüne kadar hiçbir sanayi kuruluşu temsilcisinden, sanayi bölgelerinden hatta ilgi Oda’dan “Bursa’nın suyu bitiyor, çözüm için biz ne yapabiliriz?” diyen olduğunu duymadım.
Ama onları çözüme dâhil olmaya zorlayan bir yönetim anlayışına da tanık olmadım.
Bu kent hepimizin ve öncelikli sorunu susuzluk iken yerel yönetimin önündeki acil ve en büyük sınav da budur.
Yorumlar
Kalan Karakter: