Günümüzde sosyal medya kullanımlarımızı objektif olarak değerlendirdiğimizde ne görüyoruz?
Teknoloji ürünü telefonlar ve bilgisayarlar hayatlarımızı henüz ele geçirmemişken televizyonlar yıldızımızdı.
Zamanla televizyonun yerini telefonlar aldı. Oysa kimin aklına gelirdi ki el kadar elektronik cihazın içine dünyaların sığacağı…
Çünkü iletişim bir ihtiyaçtır ve TV bir iletişim aracı değildir.
İletişim karşılıklı etkileşimdir. Bu sebeple o büyülü dünya herkesi tek tek içine çekmeye başladı.
Zihnimde canlanan şöyle bir şey canlanıyor; Üniversitede bir dönem okumak için gittiğim Güney Kore’ye gitmiştim. Başkenti Seul’ün inanılmaz bir yer altı metro hattı var. Oldukça karmaşık ve sistemli bir ağ. Bizim kullandığımız sosyal ağlar ve çalışma mekanizması deyince aklıma o metro hattı geliyor. Asla çözemediğim, örümcek ağı gibi işlenmiş fakat birbiriyle asla çakışmayan; herkese ve her şeye, her şekilde ulaşabileceğimiz bir sistem…
*****
Rakamlar bize gösteriyor ki…
Türkiye’nin toplam nüfusu Ocak 2022’de 85,30 milyondu. We Are Social 2022 Türkiye raporuna göre;
Türkiye’de internete erişim oranı 2022’nin başında toplam nüfusun yüzde 82,0’si seviyesindeydi. 2021-2022 arasında Türkiye’deki internet kullanıcıları 3,9 milyon artış gösterdi.
Ocak ayında ülkemizde 68,90 milyon sosyal medya kullanıcısı vardı. Bu sayı, toplam nüfusun yüzde 80,8’ine eşit.
Sosyal medya kullanıcılarının yüzde 58,7’si erkek, yüzde 41,3’ü kadınlardan oluşuyor. İnsanların sosyal medyada harcadığı süre ise günlük 3 saat.
İnsanların sosyal medyayı kullanma nedenlerine gelecek olursak;
İlk olarak arkadaşları ve aileleriyle bağlantı kurmak geliyor. İkincisi ise haberleri okumak.
Sosyal medya platformlarının kullanım sırası ve oranları ise şu şekilde:
Whatsapp yüzde 93,2. Instagram yüzde 92,5. Facebook yüzde 78,1. Twitter yüzde 69,6. Massenger yüzde 54,3. Telegram yüzde 53,7. TikTok yüzde 47,6…
*****
Zaman değişiyor, zamanla birlikte alışkanlıklarımız da biçim değiştiriyor ve dönüşen topluma bir biçimde ayak uyduruyoruz. Pandemi sürecinin sosyal hayatlarımızı yok etmesiyle beraber sosyal medya bir nevi kurtarıcımız oldu.
Elbette sosyal medya kullanımının olumlu katkıları da var. Mesafeleri kısaltıyoruz. Uzaklarla iletişim kurabiliyor, dünyaya dair her türlü gelişmeyi takip edebiliyoruz. Hatta bazı sosyal aktiviteleri bile buradan yapabiliyoruz artık.
Fakat…
Kullanım süresini kontrol edemediğimiz ve hayatın merkezine koyduğumuz zaman durum kötüye gidiyor.
Mesela…
Günümüzde, sosyal medya dünyası bize ‘içerik üretemediğin yerde yoksun aslında’ inancını aşılamış durumda. Adeta ‘sosyal medyada bir fikir, bir düşünce olarak bulunursak var olabiliriz’ algısı yaratılıyor.
Özellikle instagram için ‘kendini gösterme zafiyeti’ geliştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Bazı incelemelere göre instagram kullanıcılarının yüzde 35’inde narsizm başlangıcı var. Twitter kullanıcılarının yaklaşık yüzde 25’i sahte hesap açıyor ve kişilik bölünmesi yaşıyor. Facebook ile merak duygumuzu gideriyoruz…
Tüm bunların yanında yazılan, gönderilen tüm mesaj ve fotoğrafların da kayıt altında olduğunu düşünürsek aslında bütün hayatımızı orada yaşıyor gibiyiz. Yani ne kadar yoğun bir kullanıcı iseniz hayatınız da o oranda o mecralarda var oluyor, üstelik oldukça savunmasız ve tehdit altında…
*****
Peki, bize kazandırdığını düşündüğümüz sosyal medya neler kaybettiriyor?
Sorumluluklarımızı aksatıyoruz. Performansımız düşebiliyor. Dış dünyadan uzaklaşarak yalnızlık hissinin etkisi altına giriyoruz. İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanıyoruz. İlgi alanlarımızda azalmalar, vakit ayırmama durumları yaşanabiliyor. Depresyona eğilim artıyor. Bu durumda asosyal bir bireye dönüşmek kaçınılmaz görünüyor.
Ayrıca…
Her ne kadar 12-21 yaş grubu teknolojinin içerisine doğmuş ve internet kullanımı diğer kuşaklara göre farklılık gösterse de, aşırı sosyal medya kullanımı ergenlik dönemindeki gençleri de olumsuz etkilemekte.
Örneğin;
Sosyal medya sadece tanıdıklarla değil yabancılarla da iletişim kurulabilen bir ortam. Dolayısıyla sosyal medyada kimi zaman gerçek dışı kimliklerle karşılaşabiliyoruz.
Kişiler gerçek hayatta başkalarına söyleyemeyeceği veya yapamayacağı şeyleri sosyal medya hesaplarından güç alarak yapabiliyor. Olumsuz, hakaret, küfür, tehdit ya da taciz içeren yorumlar, mesajlar gibi.
Diğer bir olumsuz yanı da insanların (özellikle gençlerin) birbirlerini kıyaslıyor olmaları. Paylaşımlar, beğeniler, takipçi sayıları gibi etkileşimlere göre duygu durumlarını yönetiyorlar.
En acısı da insanlar birbirlerinin hayatlarına bakarak kendilerini ve yaşantılarını değersiz, yetersiz görebiliyor. Başkalarının sürekli mutlu olduğunu görenler kendi hayatlarına bakarak muhasebe yapmaya başlıyorlar.
İnsanları kontrolsüz ve ihtiyaç dışı tüketime sevk ettiğinden daha önce bahsetmiştim. Tüketim çılgınlığı kişileri, kullandıkları ürün ya da markalarla ifade etmelerine neden oluyor.
Sürekli paylaşılan şiddet, teşhir içeren görseller de gençleri olumsuz etkiliyor. Evet, hiçbir şey güllük gülistanlık değil belki ama paylaşılan tüm olumsuz içerikler bu defa da insanları farklı düşünmeye sevk ediyor.
Sırf etkileşim alabilmek için tüm hayatlarını ve mahremiyetini paylaşanlar da cabası...
Yapılan araştırmalar şunu söylüyor;
İnsanların (özellikle gençlerin) gün içerisinde ilk ve son baktığı şey telefonları. Tabii gün boyunca harcanan o 3 saati de unutmamak gerekir.
Belki de bu konuda yapılacak ilk şey sosyal medyada geçirdiğimiz süreyi azaltmaya başlamak.
Yoksa biz orada var olmaya çalışırken asıl dünyada yaşananları ve kaçırdıklarımızı geri getiremeyeceğiz…
Yorumlar
Kalan Karakter: