İngiltere ile 1838’de imzalanan Baltalimanı Antlaşması, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Aslında Osmanlı’da ilk kapitülasyonlar daha Orhan Bey zamanında Venedik ve Cenevizlilere verildi, sonra onları Fransa izledi.
Fakat Baltalimanı’nı önemli kılan ise sıradan bir ticaret anlaşması olmasının ötesinde birbirini ivmelendiren ikili bir sarkaç; borç ve imtiyaz sarkacı yaratmasıydı.
Nitekim ekonomik, hukuki ve idari ayrıcalık ve hak elde eden ülke sayısı arttıkça alınan ve geri ödeme güçlüğüne düşülen borçlar da arttı.
Çünkü antlaşma Avrupa’nın gümrük duvarlarını yükselttiği bir dönemde Osmanlı’nın gümrük vergilerini aşağı çekmesini içeriyordu.
Osmanlı’dan alınacak mallarda yüzde 5, Osmanlı’ya satılacak mallarda ise yüzde 12 gümrük vergisi öngörüyordu.
Osmanlı, ticarete konu 828 kalem malın 602’sini alacak, sadece 226’sını satmayı taahhüt ediyordu.
Bir önemli dönüm noktası da Kırım Savaşı’nın bitmesine bir ay kala açıklanan Islahat Fermanı’dır.
Stefanos Yerasimos, üç kitaplık “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye” adlı eserinin ikinci kitabında, “1856 Islahat Fermanı yollar vaat eder.” görüşünü dile getirir.
Bunun malların taşınmasını kolaylaştıracak ulaşım ağlarının Avrupa’nın en büyük hayallerinden biri olduğunu belirtir.
Osmanlı uzmanı Amerikalı tarihçi Roderic H. Davison’a atıfladığı “Türk köylüsü için ise yol, vergi tahsildarına, yabancı istilacıya, asker devşirmeye gelen Türk devlet görevlisine, Hıristiyan tüccar-tefeciye açılan bir kapıdır.” cümlesine yer verir.
Gerçekten de ulaşım ağları Avrupa’nın iştahını kabarıyordu.
Çünkü o döneme kadar ticari mallarını limanlardan öteye götüremeyen İngiltere ve Fransa bunun için Levantenlerle çalışıyordu.
Limanlarla iç kesimler arasında taşımacılık deve, katır, at ve eşeklerle sağlanıyordu.
Prof. Sadiye Tutsak’a göre söz konusu dönemde 15 ile 20 mil (24-32 km.) mesafelik deve ile taşıma ücreti ortalama 500 ile 550 pound arasında değişmekteydi.
Bu nedenle İngiltere ve Fransa Anadolu’da demiryolu hatları inşa etmek için birbirleriyle yarışa girdi.
İlk imtiyaz İzmir-Aydın hattı için İngilizlere verildi. Çünkü İngilizler yaptırdıkları fizibilite çalışmasında bölgede 10 bin deve, 500 katır çalıştığını tespit etmişlerdi. Bu devasa bir ticaret hacmi demekti.
Böylelikle Osmanlı hükümeti, 72 bin Osmanlı lirasını geçmemek üzere yatırım sermayesi üzerinden yüzde 6 faiz ödemeyi kabul etti.
İngiliz şirket ORC, bir milyon 200 bin Osmanlı liralık sermaye ile başladığı işi ancak 11 yılda tamamlayabildi ve hattın 50 yıllık işletme hakkını da aldı.
Aradaki sermaye artırımları, güzergâh değişiklik masrafları derken Osmanlı bir milyon 100 bin liralık harcama yaptı.
Aynı dönemde İzmir-Kasaba (bugünkü Turgutlu) hattı, devam eden yıllarda Rusçuk-Varna hattı,
Sırasıyla İngiliz, Belçikalı, Alman, Avusturyalı şirketlerle sözleşme imzalanıp iptal edilerek yılan hikâyesine dönen ve sonunda Alman yurttaşı Baron Hirsch’e 90 yıllık işletme hakkıyla birlikte tamamlattırılan Rumeli demiryolu,
Anadolu demiryolu, Mudanya-Bursa, Sarıkamış-Horasan hatları…
Hepsinde de imtiyazlar aynıydı, inşaat sürecinde Osmanlı’ya pahalıya mal olan ve işletme hakları 50 ile 90 yıllığına alınmış demiryolları.
Süveyş Kanalı’nın yapımı da benzer şeklideydi. Fransızlar benzeri imtiyazlar aldılar.
Denizyolu işletmecilikleri ve limanlarda da durum aynısıydı.
Bu imtiyazların ödenebilmesi için durmadan çalışıp vergi ödeyen Anadolu halkı bir yanda, zenginliğine zenginlik katan Avrupa devletleri bir yanda.
Niyedir bilmem, hiç sebep yokken saltanatın kaldırışının yıldönümü olan 1 Kasım günü Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, köprü ve otoyolların satılacağını, yok yok özelleştirileceğini açıklayınca “Acaba kimlere özelleştirilecek?” diye düşünürken bunlar düştü aklıma.
Alıcılar yerli mi olacak yabancı mı bilmem ama artık gidecek yolumuz kalmayacak sanırım.
Yorumlar
Kalan Karakter: