Güvenilirliği tartışmalı TÜİK’in yayımladığı verileri dikkate almak ne derece doğru bilemiyorum ama göz kararıyla, el yordamıyla, hissikablelvuku ile yorum yapmak da bir yere kadar.
Durumun ne olduğunu anlayabilmek için kaçınılmaz o istatistikleri görmek gerek.
TÜİK’e göre Mayıs 2024 itibariyle net işsiz sayısı 3 milyon 11 bin kişi. Fakat DİSK-AR’ın yaptığı hesaplamalara göre aynı dönemde geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyon 31 bine ulaştı.
İş gücü piyasasını böyle sorunlu hâle getiren birkaç unsurdan biri de eğitim. (Elbette mülteci istihdamı, işgücü üzerindeki vergi yükü gibi nedenlerle teşvik edilen kayıt dışı istihdam ve çökmüş ekonomi de bu unsurlar arasında ama bugün buna değinmeyeceğim.)
Türkiye’nin gelecek 30 yılı kapsayan uzun vadeli kalkınma programında, eğitimde belirli bilgi ve beceriye odaklanmak yerine bilgiyi en doğru yerden edinme becerisinin öne çıkacağı, analitik, eleştirel düşünme, karar alma, sorun çözme gibi yetkinliklerin önem kazanacağı öngörülerek eğitim uygulamalarının da buna göre şekillendirilmesi amaçlanıyor.
İşin teoriği bu. Pratikte ise çağı yakalamakta gecikmiş, ülkenin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uzak, siyasi etkilerle ve popülist yaklaşımlarla niteliksizleştirilmiş, yönünü kaybetmiş, iç boşaltılmış bir sistem (buna sistemsizlik demek daha doğru olur) ile yol bulmaya çalışılıyor.
Sonucu ise yukarıda değindiğim gibi 10 milyon 31 bin işsiz.
Uygulanan yanlış politikalarla büyük bir çoğunluk istemediği bir işin eğitimini alıp zoraki çalışıyor ve neredeyse bütün ömrü iş aramakla ve iş değiştirmekle geçiyor.
Bir kısmı kamu personel rejimi nedeniyle bir üniversite bitirse bile açıkta.
Bir kısmı mantar gibi çoğalan üniversitelerde verilen düşük nitelikli eğitim nedeniyle açıkta.
Bir kısmı eğitimiyle orantısız düşük ücretler nedeniyle açıkta.
Bir kısmı da hiçbir niteliği olmadığı için açıkta.
İşgücü arzı böyle bir tablo sergiliyor.
Talep yönüne baktığınızda ise işverenin, nitelikli ara eleman sıkıntısı artarak sürüyor.
Böylelikle Türkiye bir yandan işsizlikte ustalaşırken bir yandan da ustalar mumla aranıyor.
Bunu görmek için öyle uzaklara gitmeye gerek yok.
Kullandığınız bir eşya veya cihazda arıza meydana gelse tamir ettirecek usta bulmak bile neredeyse imkânsız hâle geldi.
Yetkili servis olan işletmeler ya iş yapmaktan aciz ya da ehil elemanları yok.
Yetkisiz çalışanlar ise işi bilmedikleri hâlde kısa yoldan para kazanmak için biliyormuş gibi yapıyor. Arızayı gidermedikleri gibi işleri daha da karıştırıp üstüne bir de fahiş ücretler talep ediyor. Çok sıkışırlarsa da “Bu tamir olmaz, yenisini alın,” deyip sıyrılıyorlar işin içinden.
Arada sırada iş ahlakını yitirmemiş, gerçekten iyi çalışan ustalar da çıkıyor içlerinden.
Bir yetkili servis ustası anlatıyor:
“Yanımızda çırak yetişmiyor artık. Çocuklar mesleki eğitim almak istemiyor. Alanların da akılları başka yerlerde, işi öğrenmeye niyetleri yok. Hâlbuki gelecekte bir profesör maaşı kadar, bir doktor maaşı kadar olacak kazançları. Ama umursamıyorlar. Gerçi bugün bile bir doktor kadar maaş alınır ama şu çantacı dediğimiz kayıt dışı çalışanlar var ya, onların yüzünden değerimiz anlaşılmıyor.”
“Doğru vidayı sıkmak” hikâyesini bilirsiniz. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. İşte, usta da doğru vidayı sıktığı gibi teşhisi de doğru koyuyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: