Pandemi olur çilesini çekmek 65 yaş üstündekilere kalır.
Toplu ulaşıma zam yapılır faturası ücretsiz yararlanan emekliye kesilmeye çalışılır.
Ekonomik kriz olur emeklinin maaşına göz dikilir.
Sorsanız, usul erkân, gelenek görenek bilmek konusunda geçmişte hükûmet edenlerin hiçbiri ellerine su dökemez; yaşlısına en çok sahip çıkanlardır, saygı gösterenlerdir.
Herkes kendi ailesindekine saygı gösteriyordur hiç kuşkusuz.
Devlet yönetmekse başka bir iştir.
Her bir ferdinin hakları anayasal güvence altındadır.
Dolayısıyla belli bir kesimin sosyal atık muamelesi görmesi kabul edilemez.
Yıllarca vergilerini prim yoluyla ödemiş bu kesime yapılanların artık “zulüm” mertebesine eriştiğini söylemek sanırım yanlış olmaz.
Emekli aylığına insanca yaşamaya yetecek düzeyde zam beklerken promosyonla avutulmaya çalışılan emekli şimdi de banka banka gezmekten perişan oldu.
“Üç kuruş için gezmesin onlar da” demeyin sakın.
O üç kuruş bile çok önemli; bu bir.
Madem verilmiş bir hak, neden alınmasın, emekliler devletten ya da bankalardan daha mı zengin? Bu da iki!
Bir ibretlik olay anlatayım.
Orta yaşta bir kadın, orta yaşın üstünde annesiyle resmi bir işlem için bir banka şubesinin yolunu tutar.
Kadın, aracını otoparka bırakmadan önce annesini şubenin önünde indirir.
Aracını park dip şubeye geldiğinde kapı önündeki kalabalığı görünce, “Eyvah, işimiz uzun sürecek” diye düşünür.
Kapıya yönelir fakat kapalıdır, arkasında duran güvenlik görevlisi sanki dışarıdan zorlayan varmış gibi sıkı sıkıya tutmaktadır kapıyı.
Kadın kalabalığı yarıp kapıyı açmak için hamle yaptığında görevli, “İçeriye giremezsiniz” der.
Kadın, “Girmek zorundayım çünkü annem içeride” deyince görevli izin verir.
Kapı hemen kapanırken dışarıdaki yaşlıların sadece homurdanmaları girebilir içeriye.
Kadın, şubenin içindeki sükûnet karşısında hayrete düşer.
En fazla 10 veya 12 kişi vardır ve hepside oturmaktadır. Ayakta tek bir müşteri bile yoktur.
Annesine kapıda yaşadıklarını anlatıp “Sen nasıl girdin?” der.
Annesi, “Almıyordu, ‘Herkes yaşlı, bu güneşin altında nasıl bekleyelim’ dedim de beni ve yanımda bekleyen başka bir kadını aldı, erkekler dışarıda kaldı” yanıtını verir.
“Olacak iş mi?” diye söylenerek sıralarını beklemeye başlarlar.
Gişede yalnızca iki görevli çalışmakta, hâliyle işlemler de uzun sürmektedir.
Bir süre geçtikten sonra kadın sıkılır, yerinden kalkıp şubenin içinde gezinir. Canını sıkan beklemek değil kapıdaki yaşlıların gördüğü muameledir aslında.
Güvenlik görevlisinin yanına gidip dışarıdakileri neden almadığını sorar.
Görevlinin yanıtı üzücüdür:
“İçeride ayakta bekleyen müşteri olunca sağlıklı çalışma ortamı olmuyor, bu yüzden yasak. Promosyon almak için gelenler onlar, hepsi birden girince kavga çıkıyor bazen.”
Kadın duydukları karşısında şaşkın, “Personeli de azaltmışsınız, eskiden dört kişi vardı” diyor.
Görevli artık o kadar iş olmadığı için sayının azaltıldığını söylüyor.
Söylemek istediği dijital bankacılığın şubeden yapılan işlemlerin yerini aldığı.
“Siz de haklısınız ama bu insanlara da yazık” demekle yetiniyor kadın.
Öyle ya, çalışanlar da emir kulu, banka yönetiminin aldığı kararı sorgulayacak durumda değiller.
Hiçbir banka yönetiminin de şubelerden “Hâliniz nedir?” diye geri bildirim alıp işleyişte iyileştirmeye gittiğini veya gideceğini sanmıyorum.
Tıpkı banka çalışanları gibi onlar da emir kulu; hükümet edenler âdeta pimi çekilmiş bombayı kucaklarına koymuş, zam vermesi gereken emekliyi promosyonla susturmak için onları adres göstermiş.
İşte bu yüzden ramazan günü oruçlu oruçlu banka kapılarında perişan edildi emekliler.
Burada emekliye yönelik eleştirilebilecek hiçbir şey yok.
“Oruç tutmasınlar” denilemez, herkesin inancı kendine.
“Madem oruç tutuyorlar, bayram sonrasını beklesinler” denilemez, ekonomik açıdan bekleyecek sabırları yok.
“Üç kuruş için değer mi bu eziyete?” denilemez, neyin ne kadarının nasıl büyük ihtiyaç olduğunu, hangi derde derman olacağını, kimin ne yaşadığını, kimse bilmez.
“Emekliler Yılı” böyle saygısızca geçiyor işte.
Yorumlar
Kalan Karakter: